8 Haziran’dan itibaren yeniden hortlayan terör belası, istikrar ortamına zarar verdiği gibi, şehit olan her vatan evladı yürekleri dağlıyor. Seçimlerin ardından hükümetin kurulamaması, siyasi belirsizlik, yıpranmış ekonomi ve koalisyon çıkmazları bu belayı azdırdıkça azdırdı.
7 Haziran’dan sonra yaşanan siyasi hareketlilikte kimin ülkesini düşündüğünü, kimin milli menfaatleri ön planda tuttuğunu hep beraber gördük. Özellikle de Devlet Bahçeli’nin tutumunu bir anlam vermek zor.
Sen, “Ülkenin içinde bulunduğu şartlar gereği hükümetin kurulması çok önemli. İvedilikle bu hükümet kurulsun” diyeceksin. Sonra da koalisyon görüşmelerine sırtını döneceksin. Madem hükümetsiz kalınmaması ve bir an önce hükümetin kurulması gerektiğine işaret ettin.
Başbakan, “Gel o zaman kuralım şu hükümeti” dedi sana, neden kurmaya yanaşmadın?
Madem sen koalisyon görüşmelerine yanaşmadın, bu nedenle erken seçim kararı alındı. O zaman da Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tuğrul Türkeş’e teklif ettiği bakanlığa da karışmayacaktın. Ülke böyle ateşler içinde iken MHP’li kadroların hükümette olması özellikle terör belasına çare bulmaları gerekmez miydi?
Tuğrul Türkeş şimdi hain ilan edildi. Ama bence doğru yaptığı kanaatindeyim. Ülkenin geldiği bu durumda kendi çıkarlarından çok ülkenin çıkarlarını düşündü. 1 Kasım’a kadar olsa bile ülkenin hükümetsiz kalmaması adına ve kendi siyasi geleceğini tehlike altına atma pahasına bakanlık teklifine ‘evet’ dedi.
Üç HDP’li bakanın arasında ülke menfaatlerini savunacak, Türk milliyetçiliğini yüceltecek, halkın siyasi istikrar isteklerine cevap verecek bir MHP’li bakanın olması gerekirdi. Tuğrul Türkeş bunu başardı.