Tarım fuarı ile şenlenen şehrimizde sohbetlerin de büyük bir çoğunluğunu tarım ve tarımın son yıllardaki durumu konuşulmakta. Tarımın içinde bulunduğu durum ve gelecekte nasıl bir tarım politikası izleneceği özellikle fuar alanında çokca konuşulmaktadır.
Ancak 2018 yılında tarım sektörünün 1.5 oranında küçüldüğü de bir gerçektir. Hemen her konuda büyük bir atılıma geçen Türkiye’de tarımda bir gerileme söz konusu.Yani tarımda geriye gidiş söz konusu. Bir zamanlar tarım, ekonominin başı çeken sektörler arasında yer alırken, bugünkü geldiğimiz durum pek de sürpriz değil.
Türk tarımının önemli sorunları bulunduğu bir gerçektir. Tarım sektöründe uzunca bir süredir ithalata dayalı bir tarımsal üretim politikası yaşandığı da bir gerçektir. Kış aylarının sert geçmesi sonucu zarar gören tarımsal ürünlerin ithaline gidilmesi de tarımda sıkıntı yaratmaktadır. Artan döviz kurları nedeniyle son zamanda tarımda nerdeyse iğneden ipliğe kadar birçok girdide fiyatlar artmaktadır. Buda maliyetlere olumsuz yansımaktadır. Örneğin geçen yıl tohumdan hasada kadar kullanılan girdi fiyatları (tohum, ilaç, gübre, mazot vb.) artarken ürün fiyatları bir önceki yılla aynı kalmıştır. Zaten bu artan girdi fiyatları ve bu ürün fiyatları ile üretimin daha ileri gitmesi zor görünmektedir.
Tarımdaki bu daralmanın etkisi yeni yeni ortaya çıkmıştır. Arz ve talep dengesinin olmadığı, değişken fiyatların olması, üretim planlanmasının yapılmadığı ve pazarlamadaki dar boğazların olduğu bir durumda tarım sektörünün gelişmesi ve istikrara kavuşması pek de beklenmez. Üretimde önemli sorunlarımız var. Bu gün geldiğimiz noktada verim ve kalite problemleri önemli bir yerde durmaktadır. Sanayici işleyeceği yeterli kaliteli ürün bulmadığı için dışarıdan satın almaktadır. Bu durum una işlenecek buğday ve tekstile işlenecek pamukta daha çok hissedilmektedir.
Eğer tez elden kısa, orta ve uzun vadeli çözüme yönelik tedbirler alınmaz ise sektördeki daralma hızla artarak devam edecek ve sonuçta ithalatta artış olacaktır. Bu da dışarıya dövizin gitmesi anlamına gelecektir. Bunların sonucunda en kötüsü de tarımda dışa bağımlılık daha da perçinlenecektir. Çünkü son rakamlar üretimden kaçış olduğunu göstermektedir. Zira üretici artık önünü göremiyor ve parasal sıkıntılar diz boyu.
Bu durumu özellikle genç üreticileri üretimden kaçışa zorlamaktadır. Bu da özellikle genç nüfus'un köyden şehir'e göçmesine neden olmaktadır. Köyde kalan yaşlı nüfus ise bir zaman sonra üretimden ayrılmak zorunda kalmıştır. Böylece kırsal nüfus yaşlanırken, gelecek genç nesillerin aklında tarımsal üretime dair beklenti olmamaktadır.
Bu durumdan kurtulmak için öncelikle mevcut durum gerçekçi ve ayakları yere basan bir şeklide analiz edilmelidir. Kısa, orta ve uzun vadeli tarımsal politikalar bir bütün olarak ortaya konmalı ve herkesin kolaylıkla anlayacağı bir dille anlatılmalıdır. Bu politikalar belirlenirken masa başında değil, bizzat yerinde yani sahada belirlenmelidir. Asıl önemli olan ise bu politikalar belirlenirken günlük siyasetten uzak ve oy kaygısı olmadan belirlenmeli ve ulusal politika haline getirilmelidir.
Ülkemizin değişik illerinde bulunan Araştırma Enstitülerini daha aktif hale getirmeli ve yerli tohum ıslahı çalışmalarına hız vermeliyiz. Kısaca artık tarımda Yerli-Milli üretim modeli geliştirmeli ve dışarıya ihraç edecek duruma gelmek için gerekli olan politikaları hayatta geçirmeliyiz. Bunu yapacak alt yapımız ve insan gücümüz mevcut. Yeter ki gerçekçi hedeflerle yola çıkmalı, inançlı ve kararlı olalım.