Özgürce yaşanacak günleri özledik
11 Mart tarihinden bu yana hayatımızın mihenk noktasına oturan koronavirus, alınan tedbirler sayesinde gerilemeye başladı. Üç günlük sokağa çıkma kısıtlamasının ardından yorgun, telaşlı ve bir o kadar da heyecanlıyız. Aslında böyle zamanlardan geçeceğimizi kim bilebilirdi?
Dünya büyük krizler ve sosyal olaylarla uğraştığı bir anda ortaya çıkan bu virüs, insanoğlunun aynı zamanda kendisine de dönmesini saglamıstır.
Dünya artık insanoğlunun kibrinden, bencilliğinden, vurdumduymazlığından ve kendiniz bulunmaz hint kumaşı sanmasından o denli yorulmuş ki nedeni korkutucu da olsa eski asıl haline dönmesi gerektiğini düşünerek bize bir oyun oynadı.
Insanlar hastalık ve karantina gibi şeylere alışmaya başladı. Ayrıca özgürlüğün ve özgür hareket etmenin kıymetini bir kere daha ve acı bir şekilde öğrendi.
Biz hani hep derler ya Akışa kapılıp çarpa çarpa işte bu sona vardık. Umuyorum sonu mis gibi serin ve parlak sulara çıkacak!
Meğer ne kıymetliymiş istediğin an gökyüzü ile buluşmak, bir kuşun kanadında gibi seyahatler etmek, dilediğince yürümek ve dost sohbetlerinde kendini yeniden bulmak. Ne kadar alışmışız hıza, tüketmeye ve ertelemeye. Şimdi pek çok şeyi yapabilmek için vaktimiz var mı onu bilmediğimizin farkına vardığımız bir süreci yaşıyoruz. Denize varacağımız sokakların tozunu özlüyoruz. Çocuklarımızla şen kahkahalar atarak koşmak oynamak ne kadar kıymetli gün be gün
Yaşayarak öğrendik.
En kıymetli şey ise nefes almak, özgürce. Özgürce durabilmek veya ilerleyebilmek, keşfedebilmek ve öğrenmek.
Özgürce yaşayacağımız sağlıklı günleri özledik.