Evimizin kalıcı misafiri televizyonlarda,
Gazetelerde, internette zengin hayatlara, dolu sofralara çok sık rastlıyoruz.
Başka hayatlar yokmuş gibi, tek düze.
Oysa dünyanın bir çok kesimi yoksulluk çekiyor.
Bir çoğumuz zaman zaman yemek beğenmezken,
Dünyanın başka bir köşesindeki ailelerin sofrasında
O beğenmediğimiz yemek bile olamayabiliyor.
Bize düşen görev var mıdır peki?
Onları sofralarımıza konuk edemeyiz
Ya da her gün sofralarına rızkı biz veremeyiz.
Ama bu demek değildir ki, biz sırtımızı yaslayıp izleyeceğiz.
Bize düşen görev israfı bırakmak.
Onca yemeği yapıp çöpe atmamak.
Tek bir yemekle yetinmek varken,
5-10 çeşit yapmak nankörlük değil mi?
Sofraya oturduğumuzda vicdanımız rahat olmalı.
Karnımızı doyurmak yerine,
Önce gözünü doyurmalı insan.
Zaten göz doysa etrafımızda bu kadar obezite hastası olmazdı.
Başkaları yiyecek lokma bulamazken,
Bizler çok yiyerek hasta oluyoruz.
Komik, acı ve gerçek.
Önce kendimizi bilinçlendirerek başlayalım.
Sonra çocuklarımız sofraya koyduğumuzla,
Yetinmeyi öğrenip oları bilinçlendirmiş olacağız.
Biz ve çocuklar etrafını bilgilendirecek, farkındalık oluşturacak.
Bu döngü böyle döndükçe biz israf etmemeyi öğrenmiş olacağız.
Böylece hem maddi olarak kazanç sağlarken
Hem de, Yüce Allahın sevgisini kazanmış olacağız.
Kim bilir belki bizim bu tutumumuz sayesinde
Aç kalan Müslüman kardeşlerimizin rızkını çöpe atmamış oluruz.
İftarımız israfımız olmaz inşallah.
İsrafsız günlerde kavuşmak dileğiyle…
Hepimize mutlu günler diliyorum.