1914 yılında üzerinde güneş batmayan ülke olarak tanınan İngiltere kendilerine göre “Mezopatamya Seferi” olarak adlandırdıkları bir sefere çıkarlar. İngiliz ordusu Bahreyn ve Basra’dan başlayarak Bağdat’a doğru ilerlerler. Amaçları bu toprakları da İngiliz sömürgesi yapmaktır.
İngiliz ordusu Bağdat’ın güneyinde Kutü’l –Amare’yi işgal ederler. Kendilerinden emin bir şekilde şehri kuşatırlar. Ancak hesapta olmayanbir durum ortaya çıkar. Hasta dedikleri, savaşamaz dedikleri Osmanlı ordusu, Halil Paşa’nın komutasında kendisini beğenmiş bu orduyu kuşatır.
7 Aralık 1915'te başlayan kuşatma, 29 Nisan 1916'da, 4'ü general, 476'sı subay, toplam 13 bin 309 İngiliz askerinin teslim olmasıyla, yani büyük bir zaferle sona erer. İngilizler için ise hezimet Çanakkale'den daha büyüktür, utanç daha da katlanılamaz boyuttadır.
Ancak tarih yazanlar bunu görmemezlikten gelir. Kendi tarihimizi başkalarından okuduğumuz için, İngilizlerin bu büyük yenilgisini doğal olarak batılı tarihçiler pek fazla galeye almaz. Bu büyük ve son zafer görmemezlikten gelinir.
1952 yılına kadar kutlanan bu büyük zafer, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile kutlanmaz.Yıllar sonra hatırlamamız için Türkiye’nin ufkunun genişlemesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bizim bir Kût Bayramı’mız vardı…” demesi gerekiyordu.
Tarihi kim yazarsa yazsın, nasıl yazarsa yazsın, unutulmaması gerekenler asla unutulmuyor.
Vatan uğruna canını seve seve vermiş 10 bin Kut’ül Amare şehidinin, Halil Paşanın ve diğer komutanlarımızın ruhlarını şad etmek istiyorsak, 1952'ye kadar resmi bayram olarak kutlanan Kutü'l Amare Zaferi yine “Kut Bayramı” olarak kutlanmalıdır.
Çanakkale gibi, Dumlupınar gibi ve Kutü’l-Amare gibi büyük zaferlerimizi çocuklarımıza öğretmeli, onların tarih ve millet bilincini artırmalıyız. Şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.