Babalar Günü’nde bir kez daha gördük ki, evlerimizin başköşesinde oturması gereken yaşlılarımız artık huzur evlerine bırakılıyor. Toplum olarak bunu yeniden ve ivedi olarak sorgulamalıyız.
Farklı gerekçelerle evlerinden uzaklaştırılan yaşlı anne ve babaların huzur evlerinde hak etmedikleri bir yalnızlık yaşadıklarını, bu sosyal çürümenin bütün aileler için büyük tehdit oluşturmaya başladığını gördük. Yüzyıllar boyunca evin başköşesinde oturan, torunlarının yaşamına, ailenin birliğine büyük değer katan yaşlıların ‘kocam istemiyor’, ‘karım istemiyor’ şeklinde farklı bahanelerle huzur evlerine yönlendirildiğine şahit olmaktayız maalesef.
Babalarımızın bu özel gününü bir fırsat bilerek önemli bir husussa dikkat çekmek istiyorum. Egoizm bir silindir gibi bütün değerlerimizi ezip geçiyor. Sosyal çürüme yaşlılarımız için büyük tehlike oluşturmaya başladı. Aile ortamına şefkate, merhamete, çocuklarının sevgisine, ilgisine yardımına en çok muhtaç oldukları dönemde farklı gerekçelerle yaşlılarımız huzur evlerine bırakılıyor.
Babalık ve anneliğin koşulsuz sevgi olduğunu unutmamalıyız. Babalık ve annelik hiçbir hesaba dayanmaz. Büyük fedakarlıklarla yetiştirdikleri evlatlarının, torunlarının, yanında geriye kalan yaşamlarını tamamlamak isterler. Dinimiz, geleneklerimiz, aile kültürümüz, ahlaki kriterlerimiz bunu gerektiriyor. İslamiyet evlatlarını bu konuda birinci derecede sorumlu kılıyor. Dinimiz anneye babaya öf demeyi bile yasaklamıştır. Hiçbir anneye, babaya huzur evi yakışmıyor, yakışmaz.“
Özel ve kamuya ait huzur evi sayısının hızla artması da bu sosyal gerçeğin bir parçasıdır., Bugün sayları binlerle ifade edilen kamu ve özel huzur evlerinin bütün olanaklara, konfora rağmen yaşlıları evleri, çocuklarının yanı, ailenin sıcaklığı kadar mutlu edemez. Lütfen yaşlılarımıza biraz daha saygı ve ilgi.