Zaman o kadar hızlı ilerliyor ki peşinden yetişebilene aşk olsun. Daha hayatın tadını almadan, varlığımızın anlamını sorgulamadan, bu hızlı döngü içerisinde dönüp duruyoruz. Her şeyi anlık yaşamaya ve paylaşmaya alışıyoruz.
Hüznü, mutluluğu, korkuyu ve hatta yemeği bile hızlı yemeğe alışıyoruz. Ayaküstü atıştırmalıklarla öğünümüzü geçiştiriyor, toplumumuzu sarsan olaylara da şöyle bir bakıp geçiştiriyoruz. Hele unutmak konusunda çok başarılıyız.
Hayatı bu kadar hızlı yaşamanın sonucunda da bir takım algılarımızı da çok çabuk edinip, çok da çabuk kaybediyoruz. Bu kadar hızlı yaşamanın sonucu da yaşam tarzımız doğal olarak etkileniyor.
Çabuk kazanıp aynı çabuklukla harcar hale geliyoruz. Tabii kazanırken de alnımız terlemeden, emek ve çaba harcamadan hep kazanmak gibi bir düşünce içerisinde hareket ediyoruz. Bunun sonucu da sadece kazanmaya odaklanmış tahammülsüz, anlayışsız ve önyargılı bir toplum olup çıkıyoruz.
Hayatın hızlı akışı içerisinde sadece kendini düşünür, etrafını umursamaz birileri olduk nedense. Ben kazanayım, benim karnım doysun, ben başarılı olayım diyerek bencil bireyler olduk. Her şeyin hızlısını istemeye alışarak hızlı araba, hızlı internet, hızlı sonuç ve hızlı başarı için koşar hale geldik.
Yetişkinlerin bu durumlarını gören çocukların zamanı doğru kullanma ve geleceklerini düşünme konusunda normal davranabileceklerini düşünüyor musunuz? Çok doğal olarak onlar da hızlı yaşamak ve kolay edinmek isteyeceklerdir. Çocuk ne görürse onu öğrenir ve yaşar.