Artık havalar iyice soğumaya başladı. Üzerinize paltonuzu giymeden dışarıya çıkmak hastalığa davetiye çıkarmak anlamına gelir. Havalar soğuyunca hemen aklımıza içecek çayı, sığınacak damı ve yakacak odunu olmayan kişiler gelir.
İçimiz acıyarak bakarız onlara. Bir şeyler yapmak isteriz, ama çok kalabalıklar. İçimiz yanarken çaresizliğin girdabı içerisinde boğuluruz. Onlara yol kenarlarında kucaklarında çocuklarla görmek bile zor geliyor. Yarım yamalak Türkçeleri ile yardım isterlerken bile boyunları eğik oluyorlar.
Bazıları ile bozuk Türkçeleri ile duygusal sözler söylerken insanın yutkunması bile zorlaşıyor. Onların bu durumlarına üzülmemek mümkün değil. İşte o zaman bu insanları vatanlarından edenlere beddua etmek geliyor insanın içinden.
Onları bu sonu belli olmayan maceraya sürükleyenler, çoluk çocuk yollarda sefil edenler, vatanlarından yurtlarından edenler elbet cezalarını bulacaklardır. Daha düne kadar huzur içinde yaşadıkları vatanlarını karıştıranlar huzur yüzü görmeyecektir. Koskoca bir ülkeye çomak sokup huzur ve güvenliği yol edenler, bu insanları bataklığa sürenler huzur içinde yatamayacaktır.
Karın yağmasını dört gözle bekleyenler, sıcak sobanın yanında kestane patlatanlar lütfen dışarıda birilerinin donduğunu unutmasınlar. Buz sarkıtlarına bakarak sıcak çaylarını yudumlayanlar, birilerinin sıcak bir şeyleri olmadığını bilsinler. İç savaştan kaçan milyonlarca kişi, sizlerin yardımlarını beklemektedir.
Kar mikropları öldürürken bu mazlumlarda bu yağan karda üşüyecekler. Çocuklar üşümezin, mazlumlar donmasın diye elimizden geleni yapalım artık. Bu kış oldukça zor geçecek. Hem bize hem onlara.