Her ramazan ayının başlamasıyla birlikte toplumun bir çok ferdi adeta söz birliği etmişçesine
“Ah o eski ramazanlar, nerede o eski ramazanlar” babındaki klişeleşmiş ve de klasikleşmiş cümleleri telaffuz eder durur.
Hatta bazıları ramazan ayını bitirerek bir de “Nerede o eski bayramlar” cümlesini de sıklıkla duyarız. Aslında ramazanlar da, bayramlar da hep aynıdır. 1400 yıl önceki bayramlar ve ramazanlar ne ise bugün de odur, yarın da aynı olacak, kıyamet sabahına kadar da bu değişmeyecektir.
Bu eksende bir değişikliğin nüksetmesi söz konusuysa; insanların ve çağın kendisinden kaynaklanmaktadır. Teknolojinin gelişmesi, kitlesel iletişimin artarak kitlelerin asimile olmaları ve değişim rüzgârına kapılmış olmaları nedeniyle derin “Ah” çekmeler ve “Nerede o eski günler” mealindeki cümleler zuhur olmuştur.
Bugün eskisi gibi sıkı bağlar kurulsa, insanların sözü-özüne uysa, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” düşüncesi hâsıl olsa eminim eski ramazanlar aranmayacaktır. İnsanlar gösteriş için iftar sofraları kurmaktan vazgeçtiklerinde, fitre ve zekatlarını tam verdikçe eski günler aranmayacaktır.
Eskisi gibi zenginler yoksulları gözetse, iftarlarda toplumun her katmanı aynı sofrada otursa, hiç kimse ötekileştirilmeyip bilakis kardeş bağları kurulsa, mahalle sakinleri her akşam bir araya gelse, ramazana ilişkin sohbetler yapılsa herhalde eski ramazanlar aranmayacaktır.
Ne yazık ki, söz konusu özlemlerin hepsini elimizin tersiyle bir kenara itmişiz, ayrıca teknolojideki inanılmaz gelişmeler tabiri caiz ise yaramıza “tuz-biber ekmiş” ve malum olumsuzluklara rağmen ramazanlarımızın ve bayramlarımızın eskisi gibi olmasını arzulamaktayız…