İnsanoğlunun yaradılışından gelen en büyük özelliklerinden biri de, sahip oldukları şeyi kaybettiği zaman değerini anlamasıdır. Daha sonra kaybettiğimiz değerler için üzülür ve kendimizi parçalarız.
Mesela bir miktar para kaybettiğiniz zaman üzülürsünüz. Sıhhatinizi kaybettiğiniz zaman, işinizi veya varlığınızı kaybettiğiniz zaman da üzülürsünüz. Ama nesiller boyu süregelen ve bizde bulunması gereken bazı değerlerin bulunmaması durumunda, bunun farkında bile olmayız.
Ahde vefa, sözünde durma, dürüst olma, yalan söylememe, kendi zararına olsa bile adaletten şaşmama gibi hususlar da bu meyandadır. Fakat günümüz anlayışında bu çok da önem arzetmez ve şahsi çıkar önde gelen en önemli husustur.
Aslında gerek medya ve gerekse çevrenin etkisi ile bu duruma gelinmiştir. Benim üzerinde durduğum ve çok önem verdiğim diğer hata ise, ailelerden kaynaklanmış olmasıdır. Bizden önceki, yani baba ve dede nesli, birinci ve ikinci Dünya savaşlarının getirdiği, o yokluklar içinde yetişmiş nesillerdir.
Bu çok zor durumları yaşayan nesiller, çocuklarının aynı sıkıntıları çekmesini istememekte ve bunun sonucunda, üstlenmeleri zor fedakârlıklara girmektedirler. Bütün bunlara rağmen; yeni nesiller mutlu değildir. Hep fazlasını, daha fazlasını istemektedirler.
Burada esas olan, maddi olanaklar sınırlı olmasına rağmen, ihtiyaçlar veya ihtiyaç olarak kabul edilen lüks şeyler sonsuza kadar uzanmasıdır. Olanaklara göre bunun ortasının bulunma gereği de ortadadır. Burada ailelerin en önemli eksikliği, çocuklarına paylaşmayı, sevgiyi öğretmiyorlar. Sevgi vermek, mutluluk paylaşmaktan geçer ve bunun sonucunda birbirine saygı duyan aile ferlerini görürsünüz.
Yeni nesillere önemle öğretmemiz gereken üç önemli husus bulunmaktadır. Gerçek tarihimizi, milli kimliğimizi ve ideallerimiz genç nesile öğretmeliyiz. Bunları öğretmediğimiz zaman, bugün gördüğümüz gibi, geçmişi ile bağı kalmayan, milli ve manevi değerlerden yoksun nesiller ortaya çıkacaktır.