İstanbul Ümraniye’de bir ilkokulda öğretmenin tahtaya çıkan bir öğrencisini “k” harfini yazamadı diye tokatlaması ülkede gündem oldu. Sınıf arkadaşlarının içerisinde bir harfi doğru yazamadı diye öğrencisini tokatlayan öğretmen, sevgiden ve merhametten nasibini almamış bir kişidir diye düşünüyorum.
İnsanlık tarihinin en eski mesleği olan öğretmenlik aynı zamanda bir sevgi sanatı olduğu için, bulunduğu toplumda da hep sevgi ve saygıyla karşılanır. Birçok insanın hayalinde öğretmen olmak vardır. Maalesef son yıllarda ise, “Hiç olmazsa öğretmen olsun, ya da öğretmen olayım.” düşüncesi hâkimdir.
İnsanlar çocukları Çok kıymetlidir. Bebek daha annesinin karnında iken sevilir. Doğduktan sonra da sevgi ile büyütülmeye çalışılır. Derken okul yaşına gelince de bir öğretmene teslim edilir. Artık onun evdeki anne babasının yerini okuldaki öğretmeni almıştır. O andan itibaren öğretmen annedir, babadır, kardeştir, arkadaştır, sırdaştır.
Öğretmen kendisine teslim edilen çocuğu gül tohumu, kendisini de gül tarlasının bahçıvanı kabul ederek en verimli, en güzel goncalaşan, rengârenk çiçek açan, her bir ayrı bir koku saçan, sahibinin ruhunu ferahlatan güller vermeye çalışır.
Hani derlerdi ya; “Öğretmenin vurduğu yerden gül biter.” Oysa çocuklara vurmak onları dayak ile terbiye etmek diye bir şey yoktur. Öğretmen öğrencisine sevgiyle yaklaşarak eğitim ve öğretimini insani yoldan ve merhamet içerisinde uygulamalıdır.
Öğretmenin bir öğrencinin başını okşaması da, vurması da yıllar geçse de unutulmaz, o sıcaklık ta, o acı da her zaman hissedilir. Kimi öğretmen sevgiyle, kimisi de hep acıyla hatırlanır. Bütün öğretmenlerimiz böyle değildir. İşte aralarında çıkan ve kendisine emanet edilen öğrencisini tokatlayan öğretmenlerde her zaman lanetle anılır. Ancak bu gibi birkaç kendini bilmez öğretmenin yaptıkları öğretmenin toplum üzerindeki değerini azaltmaz.