Teknolojinin ve yüksek kar kazanma hırsının arttığı günümüzde binalarımızda dikey olarak yükselmeye başlıyor. Herhangi bir mimariden ve görsellikten uzak sadece daha fazla kar elde etmeyi düşünenler, yüksek binaları gözümüze sokuyorlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bile şikayetci olduğu dikey binalar maalesef her geçen gün artarak devam ediyor. İnşaat işi ile uğraşanlar yatay mimari yerine dikey mimari ile uğraşarak aynı zamanda görselliği de yok ediyorlar.
Oysa eskiden öyle miydi? İnsanlar eskiden ahşap, kerpiç ve taş ile çok güzel bina inşa ediyorlardı. Kendi ustalarını bularak kendileri için barınacak ve başlarını sokacakları yuvalar yapıyorlardı.
Ev, sokak, mahalle ve mahallelerden oluşan şehri oluşturan yapılaşmalar ve bunların merkez alanlarından müteşekkil bir genel kurgu içinde kendileri inşa edebiliyorlardı. Ayrıca hayatlarında oluşan değişiklikler sebebiyle ihtiyaçlarına göre inşa ettiklerine ekler yapabiliyorlardı.
Bu tür barınma yerlerini de yaparken şehir ahengini bozmamaya büyük özen gösteriyorlardı.
Her birinin ayrı güzelliği ve zengin mimari özelliği vardı. Kalabalık ailelerin yaşayabileceği güzel evler yapılıyordu.
Bugün ise merkezi otoritenin üretimine veya kazanmak, daha çok kazanmak maksadıyla kar amaçlı tamahkarların bazı üretimlerine mahkum vaziyetteyiz. Mahkumiyet alanımız, günümüzde imar planlarıyla dayatılan sefertası görünümlü devasa binalardır.
Bu sefertası görünümlü binalar toplu yaşamada bizim yalnızlığımızın temel kaynağı, toplumsal birlikteliğimizin başlıca yıkıcı unsurudur. Ülkemizde sefertası görünümlü binalar üretmeye devan edersek, birlikte yaşama kültürümüzü yok edeceğiz ve yalnız, yapayalnız yaşayan bireylere dönüşeceğiz.
Artık bir arada yaşama kültürümüz kalmayacak, geleneksel Türk komşuluk geleneği ise yok olup gidecektir. Dikey binalarda yaşayanlar artık kapı karşısı komşularını tanımıyor, hatta selam bile vermiyorlar.