Kelime hazinesi olarak sadece 300 kelimeyle konuşan bir toplum olduk. Oysa TDK sözlüğünde yapılan bir tespite göre yaklaşık 16 bin kelime bulunuyor. Sonuç, verimsizliğin ve yozlaşmanın ispatı değil midir?
Öyle uzağa gitmeye gerek yok. Kaç öğrencimiz ders harici olarak okul kütüphanelerinden yararlanmaktadır.Kütüphanelerimiz gerçekten büyük bir zenginlik. Okuma salonları nezih. Bilgisayarları kurulu. Çocuk bölümü de var.
Son çeyrek yüzyılda ciddi fikir adamları yetiştiremiyoruz. Bu neyin göstergesidir size göre? Nere de o eskimeyen; Necip Fazıl’lar, Ahmet Arvasi’ler, Cahit Külebi’ler, Orhan Veli’ler Peyami Safa’lar, Yahya Kemal’ler, Reşat Nuri’ler nere de? Nere de; Oğuz Atay’larımız, Orhan Şaik Gökyay ve İhsan Ozanoğullarımız ve daha niceleri..?
İnsanımızı diploma sahibi yapıyoruz ama diğer alanlarda yetkin hale getiremiyoruz. Okumaktan haz etmeyen bir nesil yetişiyor. Kendini ifade edemeyen, sesi ve bedeni titreyen, kızaran ve bozaran diplomalılardan geçilmiyor ortalık. Onca eğitim vermişsiniz madem, bu panik niye o zaman? Kelime hazinesi yok ki beyinlerde. Bu yüzden! Düşünmeyen, okumayan, sezmeyen, hissetmeyen bir dimağ ve duygunun kime ne faydası dokunabilir ki?
Kitabı ve kütüphaneyi sevsek de ancak vitrin süsü gibi görüyoruz. İstatistikler, kütüphanelerimizdeki kitapları okumadığımızı gösteriyor. Türkiye de okuyan kesim aynı zamanda yazan kesimdir çoğunlukla. Korkarız ki, git gide insanlar sadece kendi yazdıklarını okur hale gelecekler! Bu fotoğrafın kaçınılmaz bir sonucu olarak da aydın yetiştiremiyoruz…