Acı ama gerçek!

Mustafa Ekmekcioğlu

Mübarek Ramazan ayının başlaması ile manevi bir havayı teneffüs eden insanoğlu, ister istemez kendi içinde bir muhasebeyi de yapmaya başlıyor. Gerçekten de şöyle geriye dönerek düşündüğünüz zaman yaklaşık iki yüz yıldır maneviyatımızdan ayrı bırakılmak için ne gerekiyorsa yaptılar.

Maneviyatın yanı sıra aynı zamanda  vefadan da yoksun bırakılmaya çalıştılar. İnsan ister istemez büyüklerin bize anlattığı bozuk zamanları mı yaşıyoruz diye düşünüyor. Dünyamız ne kadar hızlı değişti. Hayatımız bütünüyle değişti. İnsanlar değişti, iklimler değişti, hayvanlar, bitkiler, mevsimler, aylar, günler bir garip oldu. O kadar hızlı değişmeye devam ediyor ki, ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Sadece, şaşkın bir vaziyette izliyoruz.

Kıymet verdiğimiz sevgi, saygı, muhabbet, akrabalık, komşuluk, arkadaşlık, dostluk, vefa kıymetsizleşti. Önem vermediğimiz, dünyalık her türlü  meşgale kıymet kazandı. Yemek, içmek, süslenmek, günü yaşamak, gezmek, eğlenmek, umursamazlık  moda oldu.

 İnsanların tadı kalmadı. Havanın, suyun, bitkilerin, hayvanların tadı kalmadı. Yemeklerin, ekmeğin, suyun tadı kalmadı. Belki her şey bol ama, insan sayısı arttı ,  yemeklerdeki lezzet ve insanlardaki güzellik ve hoşgörü kalmadı. Gittikçe yalnızlaştırılıyoruz. Büyük aile yapısından çekirdek aileye, şimdide bireyselleşmeye, yani yalnız yaşamaya doğru itiliyoruz. İnsani ilişkilerimiz soğutuldu. Materyalist bir hayat tarzı dayatılarak, çıkar oranında ilişki insanlara öğretildi. Vefa sıfırlandı. 

Vefasızlık,  içimize o kadar işledi ki, aile içinde bile vefa kalmadı. İnsanların birbirine vefası unutuldu. Vefalı evlatlar, vefalı akrabalar, komşular, insanlar kalmadı. Oysa büyüklerimiz bize ne anlatmıştı: ’’bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”.  Bu gün, hatır gönülde kalmadı.

Kültürümüzden, gelenek-göreneklerimizden uzaklaştık. Dünyaya gelişimize vesile olan ,bizi besleyen büyüten anne babamıza, vefa borcumuz yok muydu?. Bu gün huzur evleri tam kapasite doldu. Her dara düştüğümüzde, yanı başımızda biten, dert ortaklığı, sevinç paylaşan kardeşlerimiz, akrabalarımız, komşularımız yok muydu?. Sadece telefonla haberleşmeye ve selamlaşmaya, bazen de selam bile vermez hale nasıl geldik.

Bizimle ağlayan, bizimle gülen, yanımızda yürüyen, arkadaş ve dostlarımız vardı. Resmi görüşmelere ve iş arkadaşlığına bağladık olayı.. Bize ne oldu.  Çoğunlukta, muhabbetimiz, telefon ve bilgisayar içine hapsedildi. Radyo başında ajans dinlerken, 150 ekran tv ler bizi nereler götürdü, neleri unutturdu. Mektuplarla, kasetlerle hasret giderdiğimiz sevdiklerimizle, internet üzerinde görüntülü görüşmeye başlayınca, sevgimizi tüketti mi?

Baba dostlarını ziyaret etmenin, umre sevabı olduğuna inanan bir zamandan, aramaz sormaz, ilgilenmez, unutur olduk.  Neden arayıp sormuyorsun diyene, dünya işleri, iş güç deyip kurtuluyor, savuşturuyoruz. Vefasızlığın bu kadarından sonra, huzur kalmadı, muhabbet kalmadı, güzel şeyler tükendi. Vefanın içi boşaltıldı. İçine çıkar yazıldı. Hepimizi vefasızlık aldı gidiyor. Her halde bu gidişatla, batının çürümüş zihniyetlerinin, anti sosyal ve sevgiden yoksun hayatı, bizi tamamıyla kuşatacak. Sonuçta, vefasızlık, boyumuzu aşacak, çekirdek ailemizde yok olacak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.