Son dönemlerde yaşanan bazı sosyal, toplumsal, şehir gündemini meşgul eden konularda veyahut belli bir grubun ya da bir ferdin başına gelen hususlar ile alakalı “Ya işte basın, gazete, televizyon da böyle” dediğine şahit oluyorum. Bu köşeden ya da yüz yüze sohbetlerimizde olsun bu meslekte tecrübe ettiklerimi paylaşıyorum. Duyduklarımdan, gördüklerimden sonra anlattıklarımın, yazdıklarımın anlaşılmamış olduğu hissiyatına kapılarak, tekrar yazma gereği duydum. Bu sefer daha açık ve net yazacağım. Vaktiniz nispetince okumanızı diliyorum. Sitemizden okuyorsanız şayet, yazıyı da beğendiyseniz sosyal medyadan paylaşarak daha fazla kişiye ulaştırmanızı ve bizlere destek olmanızı istiyorum. Video kanalına abonelik, beğeni ve yorum isteyenler gibi oldu ama çağa da ayak uydurmak durumundayız. Destek lazım…
Dünya üzerinde en zor işlerden biri gazeteciliktir. Dışarıdan bakıldığı zaman imrenilebilir. Fakat içerisine girdiğiniz zaman, “Ben nereye düştüm böyle” hissiyatına kapılırsınız. Hepinizin de malumu olduğu gibi biz gazetecilerin elinde bir ‘kılıç’ vardır. Keskindir. Ve bu kılıç illa durmadan sallanacak. “Yok, ben sallamayacağım” dersen, kimse sallamaz seni. Sallarsan da, “Hayırdır?” derler. Bununla da kalsa iyi. Saldırıya bile uğrayabilirsiniz. Örnekleri var. Araştırır, soruşturursunuz…
Dedim ya elimizde bir kılıç var, sallamak lazım diye. Aslında bize sallayan daha fazla. Bu da kaderin cilvesi, işimizin bir parçası. Herkesi bir şekilde rahatsız ediyoruz nihayetinde. Olanı olduğu gibi versen de birileri rahatsız oluyor, vermezsen de rahatsız oluyor. Gazetecilik yapmak isteyen, niyet eden, yoluna baş koyan gençlere sesleniyorum; Saldırıları sallamayacaksınız. Bir de yol daha var. Sallarsınız başınızı, alırsınız maaşınızı. Dalkavukluk yapar, yolunuzu bulursunuz ve gazeteciyim diye gezersiniz. Fakat aslında bunun gazetecilik olmadığını siz dahil herkes bilir. Toplum nezdindeki karşılığı bellidir.
Toplum açısından bakacak olursak; Kime sorarsak soralım, herkes araştıran, soruşturan, cesur, ‘objektif’ ve ayrım yapmadan yazan gazeteciyi ister. Bunu tüm meslektaşlarımız da bilir. Fakat söylemez, yazmaz. Ben yazayım, daha doğrusu buradan sorayım; Gazetecinin öyle sizin istediğiniz gibi olabilmesi için ne kadar destek veriyorsunuz? Onu ifşa et, buna ayar ver, falancayı uyar. Eee destek? Yok.
İşletmesi olanlar bilir bir işyeri döndürmenin zorluğunu. Gazetelerin de kira, sigorta, elektrik, su, doğalgaz, baskı, yakıt vesaire gibi giderleri var. Toplum abone olmaz, takip etmez, reklam vermezse ne olacak bu işin sonu? Aç adamdan kahramanlık beklenir mi? Gazeteciye güç veriyor musunuz? Elinizi vicdanınıza koyun öyle yanıt verin.
Şimdi gelelim bize, Anadolu’da Bugün’e. Bizim ‘eyvallahımız’ yok. Kimseye ‘padişahım çok yaşa’ da demiyoruz. Her ne kadar biraz daha fazla olmasını istesek de bir toplum desteği de var. Kimseden büyük beklentimiz de yok. Fakat dediğim gibi; Desteğinizi daha fazla hissetmek, görmek istiyoruz ve bunu istemenin de hakkımız olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, daha iyi işler ortaya koyabilmemiz için çok daha iyi bir zemine ihtiyacımız var.
Haftaya görüşmek dileğiyle. Herkese iyi hafta sonları…