Zamanın ruhunun ikiyüzlülük olması günümüzde tüm dünyanın en büyük sorunu. Artık kimsenin tutarlılık gözetme ihtiyacı duymaması her yerde hissediliyor. Zamanında rahmetli Süleyman Demirel, dillere dolanan o meşhur sözü ''Dün Dündür Bugün Bugündür'' dediğinde acayip taaccübümüze gitmişti. Şimdi hemen her yerde benim olmayan kötüdür, bana hizmet edecek, köle olacak anlayışı o kadar ayyuka çıkmış durumda ki bunun dışında olan birisi hain oluyor. Ya da toplumsal normların dışına itilerek suçlanıyor.
Bugün herkesi kendimize benzetmek, ben gibi olmak şeklinde kuşaklar arası değil, kuşaklar içi bir çatışma yaşanıyor. Bu durum sadece Türkiye’de değil, dünyada hemen her yerde benzer şekilde gelişiyor. Hatta gelişmiş batı ülkelerinde Amerika’da, Kanada’da da böyle bir durum gözleniyor. Bunun temel nedenini sosyal medya ile açık toplum yapısına geçilmiş olmasının etkisi vardır diye düşünüyorum. En gencinden yaşlısına, en muhafazakarından devrimcisine kadar hemen herkes kendisini birilerine göstermek zorunluluğu hissediyor. Bir filmde görmüştüm, bir gün herkes meşhur olacak diye bir konuşma geçiyordu. Günümüzde tam da böyle oldu. Bundan 50 yıl önce televizyona arkasını dönen, oradaki insanlardan utanan kimseler, bugün orada olabilmek adına olmadık şeyleri yapabiliyor. Üstelik bunlar toplumun hemen her kesiminden insanlar tarafından yapılıyor.
Ev hanımı evde yaptığı yemeği, işçi çalıştığı işi, ahır temizleyen ahırdaki pislikleri özgürlük adına gösterebiliyor. Gerçekten buna ihtiyaç var mı? Birileri bizi görmese de olur mu? İlla her şeyi göstermek zorunda mıyız? Arkadaşlarla güzel bir yemek yedik, sohbet ettik, bunu ilan etmenin bak nasıl da yemek yedik, demenin anlamı var mı? Ya da cenazeden canlı yayın yapmak, kime ve neye yarar? İşte bu durum herkesin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkardı. Benim gittiğim mekâna gitmiş, benim dışımda filan kişi ile görüşmüş gibi kıskançlık krizlerinin doğmasına, bu da gizli düşmanlığın ortaya çıkmasına neden oldu. Hal böyle olunca da hemen herkes birbiri ile farklı bir dilden konuşmaya, hal ve tavırları ortaya çıkınca da kıvırmaya ve iki yüzlü davranmaya başladı. Oysa eskiden ayıp diye bir kelime vardı. Herkes herkesle her şeyi konuşmaz, arada edep ya hu denirdi.
Bugün ne var ne yoksa, bilelim bilmeyelim konuşmaya ve her şeyi göstermeye başladık. Sonra da eğer birisi bizi görmedi ise zorla göstermeye, bak neden beğenmiyorsun durumuna kadar işi ilerlettik. Hatta bir dizide filmin kahramanlarından birisi, benim dedikoduya ihtiyacım var, bana dedikoduluk malzeme vermelisin diyordu. Bugün her şeyin açıkta olduğu bir zamanda dedikoduyu yorum yaparak tamamlıyoruz. Bir resim yazı ya da yoruma cevap verme zorunluğu varmış gibi hemen her şeyin altına yorum yapma hastalığı, dedikodu değilse, nedir? Bir de beğenmediğimiz yoruma laf yetiştirme, inat etme, illa bizim kendi görüşümüze, duygumuza, anlayışımıza getirme saçmalığı. Herkes bizim gibi düşünmeyebilir, anlamayabilir ya da göremeyebilir. Bunun farklı bakış açıları olduğunu görmek, anlayışı anlamak, zor olmasa gerekir. Eskiler derlerdi, akıllar yeniden dağıtılacak olsa, herkes kendi aklını alır, diye.
Gerçekten de diğerleri bize benzemese ne olur, ya da farklı olsa. Onu öyle görmek, anlamak çok mu zor. Birisi filan partili olabilir, inanç bakımından bizim gibi olmayabilir. Esas bakmamız gereken konu, işinde ne kadar dürüst ne kadar doğru, titiz ve adaletli olup/olmadığı değil midir? Hz. Mevlâna öldüğünde her dinden, inançtan kimsenin ona sahip çıkmasının ardında, bu anlayış yok mudur? Ya da Anadolu erenlerinden Yunus Emre sahip olduğu sonsuz Allah sevgisi ile bütün insanları din-dil-ırk ayrımı gözetmeden sevmektedir. Bu sevgisi onun sınırsız hoş görüsünden kaynaklanır:
“Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü, Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü” diyerek, insanları ayırım yapmadan sevmenin öz inancı gereği olduğunu gösterir. İlla herkes biz gibi mi olmalı. Farklılıkları anlamak ve önce insan demek çok mu zor.