Günümüzden 500 yıl önce Dünyada birçok devlet var. Bunlardan birisi de Osmanlı Devleti. Devlet Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Konstantinapol’ü ele geçireli 50 yıl olmuş. Osmanlı Padişahları Doğu Romanın da padişahı olarak adlandırılıyor. Tahtta II.Mehmet, meşhur adıyla Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu II.Beyazıt var. Fatih Sultan Mehmet Hanın zehirlenerek öldürülmesi ya da ölmesi üzerine 2 oğlu arasında amansız bir taht kavgası ortaya çıkıyor. Tahtı ele geçiren II.Beyazıt daha statükocu bir padişah profili çizmekle birlikte, birçok yenilik denilebilecek düzenlemeler yapıyor. Bunlardan en önemlisi ise günümüzden 500 yıl öncesine dayanan standart uygulamalarıdır.
Diğer tarihi gelişmeleri tarihçiler noktası virgülüne kadar araştırırken bizim konumuz ticaretin belkemiği olan standart uygulamaların düşünülerek, hayata geçirilmesidir. 1502 yılında çıkarılan bir ferman, Kanunnameyi İhtisab’ı Bursa’da pazar yerlerinin ve ticaretin nasıl yapılması gerektiğinin çerçevesi çiziliyor. Bu kanun incelendiğinde, bunun günümüz ticaret kanunlarından çok daha ileri düzeyde hazırlandığını ve cezai müeyyidelerin de günümüzden ileride olduğu görülür.
Peki ne oldu da böylesine ileri düzeyde gelişmiş bir uygulama ya da kanun günümüzde bozularak, tüm ticari ahlak sistemlerini çökertecek kadar geriledi. Aslına bakılırsa bundan 50 yıl önceye kadar o zamandan kalma ahlaki sistemler toplumsal hayatın içinde geçerliliğini koruyordu. Zira çocukluğumuzda gördüğümüz ve yaşadığım davranışlar, bugün ile uzaktan yakından alakası olmayan bir yapı gösteriyor. O zamanlarda sözün bir önemi, anlaşmaların bir değeri vardı. Ne oldu ise ondan sonra oldu.
Özellikle 1980 Askeri Darbesi ile gerçekleşen dünya ile entegrasyon politikası ile her şey dışa savruldu. Bu dönemde hileli iflaslar, sahtekarlıklar, devlet malının fütursuzca yağmalanması görüldü. Bu ayrı bir bahis konusu, bizim odaklandığımız konu ise 1502 yılında ilan edilen pazar yerlerinin ve ticaretin standartlaştırılmasıdır. Türk örf ve adetlerinin İslam ahlakı ile birleştirilmesi ile oluşturulan ahilik kültürünün tüketiciyi koruduğu kadar, üreticileri de koruması yüzyıllarca halkın arasında devam etmiştir. Bunun yasalaşmış şekli ile bu yılda padişah tarafından yayınlanan ferman, ticarete konu olan tüm tarım, tekstil ve işlenmiş gıda ürünlerinin ticaretini standartlaştırmıştır. Hatta daha da ileri giderek o zaman kullanılan önemli taşıma hayvanları, at ve eşekler ile diğer hayvanlara nasıl davranılması gerektiği de anlatılmıştır. Bu hayvanlara nal çakan nalbantların yaptıkları iş tanımlanmış, yapılan hatalı işlerde nalbant sorumlu tutulmuştur. Bugün bu düzeyde açıklayıcı ve müeyyidesi (yaptırımı) olan tüketici yasası bulunmamakta, ya da uygulanamamaktadır. Oysa yüzyılların imbiğinden süzülerek geçirilen Ahilik, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları olan Türk – İslam Medeniyetinin bir parçası olarak oluşturulmuş bir müessesedir. Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı Devletlerinin Anadolu’da kalıcı biçimde var olabilmesinin ardında bu müessese vardır. Ahilik müessesesi Anadolu’da kendine has sistemi ile sadece Türk esnaf, sanatkâr, sanayici ve ticaret erbabını etkilemekle kalmamış, bu topraklarda bulunan Arap, Fars ve hatta ecnebiler arasında da ticari ilişkilerde belirleyici olmuştur. Böylesine köklü ve değerli bir müessese varken bunun günümüz vahşi kapitalizmine yem edilmesi 1980 yılından sonra olmuştur. Bunlara bir de isim verilmiş, iş bilen, iş adamı ya da açıkgöz, kurnaz, diğerlerine de kanmasaydın, aldanmasaydın gibi yakıştırmalar yapılmıştır. Bundan sonra ortaya çıkan; birilerinin parasının çeşitli nedenlerle ele geçirilmesi, bankerler, holdingler, yüksek faiz, içi boşaltılmış bankalar, şirketler gibi uygulamalar. Bugün bunların da ötesine geçilerek, zengin olanların, parası olanların gasp edilmesine kadar varan çeteleşmeleri ortaya çıkarmıştır. Aslında çözüm basittir ve köklerimize geri dönmekle olay çözülebilir. Senet ya da çek, alışverişlerin kişiye bağlılığı yanında bunun müteselsilen sorumlu tutularak ailenin 1. Derece yakınlarını da kapsamasıdır. Böylece aile bireyleri alınan kredilerden yapılan sahtekarlıklardan zenginleme yerine, sorumluluk alarak birbirlerini kontrol edebileceklerdir. Zira ahilikte esnafların da birbirini kontrol etmesi esastır. Ahilik teşkilatı bir yandan esnaflar arasında iş birliği ve dayanışma esaslarının yerleştirilmesi ve haksız rekabetin, tekelciliğin önlenmesini, diğer yandan tüketicinin korunmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasını amaçlayan bir örgütlenmedir. Sanıldığı gibi bu durum ne ticareti kısıtlayacak ne de zenginleşmenin, gelişmenin önüne engel koyacak bir uygulama değildir.