Zamanın birinde buğday ambarına dadanan bir fare varmış. Ambarın sahibi kedisine tüm fareleri yakalarsan sana büyük ödül vereceğim demiş. Bunun üzerine kedi fare yuvasının önüne bir çuval buğday koymuş ve “ey fareler ben tövbe ettim, hacca gideceğim, alın bu bir çuval buğdayı helalleşelim” demiş. Deliğinden çıkan fareleri de birer birer yakalamış. Yakaladığı farelere soruyormuş, çuvalın ağzı dururken dibini delip yiyen kim diye. Yuvada bir de yaşlı fare varmış, deliğinden bakıp, “mesafe kısa ödül büyük var bunda bir oyun” diyerek yuvasından çıkmıyormuş. Kıssadan hisse ne fare biter ne de onların çalıp çırpmalarına karşılık buğday. Babam rahmetli “oğlum fareler adam olsaydı her biri dağ gibi olurdu, asıl olan çalışmak, üretmek” derdi. Günümüzde çalışmayı, üretmeyi şiar edinmiş ülkelerde de fareler var, ancak o ülkelerde çalışanlar çok olduğu için gelişiyor, büyüyor ve tüm dünyaya yayılıyor. Ülkemiz gibi az gelişmiş olan ülkelerde ise kısa yoldan zengin olmayı, çalıp, çırpmayı marifet sanan bundan medet uman çok sayıda insan var. Bunun sonucu olarak bir zamanlar bankerler türemişti, başka bir zamanda dolarınıza %12 faiz veriyorum diye reklam yapan bankalar, daha sonraları ise başka isimlerle çeşitli türden rant elde etmek amacıyla organizasyonlar ortaya çıktı. Hepsinde vaat edilen ortak fikir, mesafe kısa ödül büyük türünde… Şehirlerin hızla genişlemesi, hemen her yerde rant türü büyümeyi teşvik etse de bunun kalkınmaya etkisi çok az. Taşa, betona yatırım yapma ile ranta dayalı büyüme hem sürdürülebilir değil hem de kalıcı büyümeyi sağlamaz. Kalkınma için öncelikle olarak teknolojiye dayalı, araştırma – geliştirme odaklı büyümenin teşvik edilmesi, işi bilen uzmanların (ehil) kadroların işbaşına getirilmesi, yani işi ehlinden gayrına düşürmemek gerekir. Türkiye nüfus varlığı ile çok ciddi bir insan kaynağına sahiptir. Ancak bu kaynağın doğru kullanılması böylece kalkınmaya ilerlemeye ehil olanlarının katılmasının sağlanması gerekir. Böylece büyüme daha hızlı gerçekleşebileceği gibi büyümeyi de kalıcı kılar. Oysa bunun tam tersi yapılmakta, adamı olanların ehil olup olmamasına bakılmaksızın işin başına getirilmesi sağlanmakta. Bu durumda işi bilmeyenler alttaki elemanlara mobing uygulamakta, hem de kurumun iş yapabilme kapasitesini düşürmektedir. Özel sektör de bundan çok farklı değildir. Zira aile işletmelerinde zorunluymuş gibi aile fertlerinin hemen hepsine işletmede görevler verilmekte bu durumda işletmenin gelişmesi engellenmektedir. Kamudaki insan kaynaklarının planlaması ise yansız değerlendirmelerle yapılamamaktadır. Her ne kadar KPSS gibi bir sınav sonucu atama, işe alma gerçekleşse de yönetici pozisyonları için bunlar gerekmemektedir. Dolayısıyla kabiliyetli kişileri kamuda görevlendirirken, yönetime diğer bir ifade ile şoför koltuğuna ehliyetsiz kişiler oturabilmektedir. Böylece ilerleme sağlanamamakta, kaynaklar israf edilmektedir. Bunun onlarca örneği çevremizde vardır. Ehliyetsiz şoförlerin yolculara baskı (mobing) yapması ise kaçınılmazdır. Zira işi bilmeyenler, iş bilenleri çekemez.