Neyin var diye birisine sorduğunuzda, neyim olsun ki bir evim eski model bir arabam ve maaşım var, diyebilir. Ya da emekli maaşım var ancak ev kirası çok yüksek ödeyemiyorum, onu ödesem birtakım ihtiyaçlarımı alamıyorum da diyebilir. Meselenin özünü kaçırıyoruz. Neyimiz var, elbette birçok şeyimiz eksik, bunlar neye göre, kime göre. Şüphesiz düşündüğümüz, istediğimiz birçok şeyimiz olmalı. Ancak bunun için bir tek yol var ÇALIŞMAK. Çalışan ile çalışmayan arasındaki fark varlıkla yokluk arasındaki fark gibidir. Ancak günümüz emperyal düzen çalışmayanları ödüllendirerek, çalışanları geri plana itmiştir. Böylece negatif bir algı oluşumu nedeniyle, çalışanlar geri plana itilerek diğerleri öne çıkmaktadır. Bu durum sosyal medya düzeni ile daha da ayyuka çıkmış, toplum enayi misin, neden çalışıyorsun, filan hiç çalışmadan şu şu kazançlar elde etti, ediyor sarmalına yuvarlanmıştır. Negatif seleksiyon denilebilecek bu algı ile çalışmak kötü bir olgu olarak topumun beynine işlenmiştir. Bu durum hemen her yerde böyle devam etmektedir. Oysa insanın temel ihtiyaçları bellidir ve bunu sağlamanın yolu açıktır. Ancak Neyzen Tevfik’in de dediği gibi “buğday herkese yetecekti ancak ambara fare dadandı”.
Eskiden çok masal dinlerdim. Çocukluğumda rahmetli nineme masal anlattırır, o masal ile uyurdum. Sadece ben değilim, neredeyse benim yaşımda olan hemen herkesin yaptığı buydu. Daha sonra Binbirgece Masalları, Keloğlan kitapları gibi birçok masal kitabı okudum. Nerede ise hemen hepsi Padişahın kızı ile başlar, fakir oğlan zengin kız anlatısı ile biterdi. Gerçekte öyle miydi, yoksa bizlerin hayallerinde öyle algılar mı vardı, bilemiyorum. Ancak hepsinde çalışmak ve doğru olmak vardı. Bugünün aldatma üzerine kurulu ekonomik düzenini düşününce bizlerin okuduğu ve hayallerinde yaşattığı dünyanın çok farklı olduğu görülür.
Yine eski düzen ve davranışlar içinde birilerine göstermek amacıyla yapılan böbürlenme türü davranışlar yoktu. Bu nedenle kimse kimsenin gizliğini öğrenmeye meyletmez, herkes çalışmakla gününü geçirirdi. Oysa bugünün dünyasında her şeyi göstermek, bununla böbürlenmek böylece daha fazla kimseyi aldatmak üzerine kurulu bir sistem var. Birisi zengin ise zenginim diye asla bağırmaz. Tıpkı kuyumcunun gel vatandaş gel bende altın daha ucuz diye bağırmadığı gibi. Ancak çalışmadan birilerinin üzerinden bir şeyler elde edenler, bunu hemen herkese göstermenin peşinde. Dikkat edin kim bir varlığını gösteriyorsa aslında büyük bir yokluk çekiyordur. Aslında gerçek yokluk çekenler hiçbir zaman yokluğunu göstermez. İşte gerçek çalışanlar ile çalıştığını gösterenler arasındaki fark da buradadır.
Diğer bir konu da insanın egosunu yükseltecek ve onun şeytanlaşmasını sağlayacak türden pohpohlamaktır. Zaten emperyalist sistemin temel aldığı nokta da buradadır. İnsanı ver gazı, ver gazı türünden pohpohlayarak onun şeytanlaşmasını sağlamaktır. Böylece negatif seleksiyonla toplumu parçalara ayırmak ve kolayca onu içine alabilmektir. Ne yazık ki insanın doğasında olan bu benlik nedeniyle de altyapısı yeterli olmayan bireyler bu tuzağa düşebilmekte ve doğru olmayan işlerle, çalışmadan, üretmeden refah içinde yaşamak istemektedir. Yıllar önce bu tehlikeyi gören Atatürk “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” diyerek, çalışmanın esas olduğu bildirmiştir. Dolayısıyla doğru çalışmak, hile ve sahtekarlığa heves etmemek, insanca yaşamanın temeli olmalıdır. Aslında geçmişte de büyük başarılar elde etmiş kişilere bakıldığında bunu görmek mümkündür. Bu nedenle atalarımız büyük başarılardan sonra böbürlenmemek için yere, toprağa bakmışlar, üzüldüklerinde de gökyüzüne bakarak ferahlamışlardır. Doğru yaşamanın temelinde iyiliğe, doğruluğa ve güzelliğe ulaşma hedefi olmalıdır. Bunun yolu ise yalana, talana ve sahtekarlığa yönelmemektir. Doğru yaşamanın yolu sadece bir tanedir o da ÇALIŞMAKTIR.