Neredeyse televizyon izlemeyen yoktur. Hemen herkes bir şekilde tek yönlü iletişim kanalı olan TV ile temas etmektedir. Bu yayınların bir resmi boyutu olduğu gibi denetim kısmı da bulunmakta, yayınların içerikleri denetlenmektedir. Kısa adı RTÜK olan kurum yapılan tüm bu yayınları izlemekte, şikayetleri dinlemekte, topluma zararlı olanlar ile ilgili olarak bu yayıncı kuruluşlara yaptırım uygulayabilmektedir. Her ne kadar içerik olarak topluma zararlı gibi görünmese de birçok yayının, haberin ya da programın tek yönlü iletişim nedeniyle toplumun zihninde yer etmesi, onu yönlendirmesi, aklını çelmesi mümkündür. Bir haberin doğruluğu teyit edilse bile sürekli evirip çevirip defalarca verilmesi bıkkınlıktan çok alışkanlık yapmakta, cinayetlerin, sahtekarlıkların, hırsızlıkların kolayca yapılabileceği izlenimi ortaya çıkarmaktadır. Hele gündüz kuşağında yer alan açık mahkemeler, birbirini suçlayan aileler, kişiler orada programı yöneten sunucunun inisiyatifi ile gerçekleşen söz hakları tam bir mahalle dedikodusu tadında verilmekte, izlenme rekorları kırmaktadır. Sunucu kendi fikrini, düşüncesini yansıtmakta, bir de bunu stüdyoda bulunan seçilmiş seyircilerine alkışlatarak taltif almaktadır. Zaten hep yanında bulunan avukatından da hem hâkim hem savcı hem de hukuk bağlamında kanuni destek alarak doğrularını dayatmaktadır. Arada bir sesini alçaltmakta arada bir esip gürleyip olur mu gibisinden hayretler vermektedir. Tüm bunlar bir tiyatro izlenimi biçiminde en çok izlenen programlar kategorisinde yer almaktadır. Bunların içinde bilgi desen yok, ahlakın düzeltilmesine katkı desen yok, inanç bağlamında bir farkındalık desen o da yok, peki bu programlar neden var? Ya da bu türden programlar olmasa ne olur? Söyleyeyim, toplumda 85 milyon nüfusa karşılık 30 milyon çalışan var. Yani toplumun 2/3’ü çalışmamaktadır. Çalışmayan bu nüfusun oyalanması, canının sıkılmaması için ne yapmak gerekir, elbette bu türden kimseye bir faydası olmayan programlarla düşünmemesi, istememesi, sorgulamaması gerçekleşerek, böylece yaşayıp gitmesi sağlanacaktır. Nitekim öyle de olmaktadır. Bir seyahatimde İstanbul Havaalanından, Sabiha Gökçen Havaalanına transfer olmak için HAVAİST aracını beklerken bir çiftle tanıştım. Kadın 82 yaşında Danimarkalı, eşi Sırp 91 yaşında çift baston ile yürüyor. Sırbistan’da yaşıyorlar, Gürcistan’a gezmeye gidiyorlarmış. Biraz sohbet ettik, HAVAİST otobüsüne bindik, kadın hemen tabletini açtı, göz ucuyla neler yapıyor diye izliyorum. Gürcistan’da ne yapacaklarını, nerede, nasıl gezeceklerini okuyor. Adam ise ayakta zor durmasına rağmen etrafını izliyor, eşinden aldığı bilgilerle bilgi düzeyini geliştiriyor. Bunun benzerini bir de virüs salgını sonrasında 2022 yılında serbestlik sağlandığında Lahore-Pakistan’da Kanadalı bir kadınla karşılaştığımda yaşamıştım. Kadın bana senin kadar oğlum var dediğinde inanmamış, kadının yaşını sorduğumda da 84 yaşında olduğunu görmüştüm. Tek başına virüs salgını hemen bitmiş, sen ne yapıyorsun burada demiştim. Hani hep deriz ya, biz neden böyleyiz diye. Cevabı açık aslında, bizim toplum dedikodu ile beslenmekte, gelişmiş toplumlar ise bilgi ile beslenmektedir. Hal böyle olunca da televizyonlarda tek yönlü dayatılan dedikodu programları hem hâkim hem savcı hem polis türünden sunucular, moderatörler prim yapmaktadır. Toplum bilgilenmeyi değil, dedikodu yapmayı tercih etmektedir. Bu durum bazılarını rahatsız etse de bundan beslenen siyasetçileri keyiflendiriyor. Zira daha az çaba sarfederek toplumun önemli bir kısmını kolayca yönlendirebiliyor, onları TV zorbalığı ile hizaya getirebiliyorlar. Birçok düşünür ÖLÜM konusunu düşünmüş, insan ne zaman ve nasıl ölür diye. Sonunda insanın öğrenmeyi bıraktığı anda öldüğü konusunda hem fikir olmuşlar. Öğrenmeyi bırakmanın yolu ise dedikodu yapmaya başlamaktan geçer. İnsan öğrenmeyi bıraktığı anda öldüğüne göre toplumlar da insanlardan oluşuyor. Böylece bir toplum gerçekleri bırakıp, dedikoduya başladığında gerilemeye başlar. Nitekim gerçeklerden daha çok prim yapanın dedikodu olduğu televizyon programlarının izlenme oranıyla ispat edilmiş durumda. Ne yapalım bir dedikodu da biz çıkaralım mı? Son söz yapılan bir araştırmaya göre en etkili satış yönteminin dedikodu ile güçlendirilmiş reklam çalışması olduğu ispat edilmiş. Yani en kolay satış yöntemi dedikodu çıkarmaktır.