Eskiden takvimler vardı, duvara asılan ve her gün bir yaprağı kopartılan. Bu küçük yapraklar çok önemliydi, zira bu yaprakların önü ve arkası bilgi doluydu. Ön kısmında büyük ve uzaktan görülebilecek şekilde tarih, gün ve namaz vakitleri, alt kısmında ise günün yemeği, sözü ya da bugün doğan çocuklara isim önerileri gibi bölümler olurdu. Arka kısım ise hikâye, öneri, fıkra ya da başka birçok bilgi içeren yazılar ile dolardı.
Her gün merakla bekler, ertesi güne hangi sürprizlerin çıkacağını bilmezdik. Bazen birkaç yaprak koparır hepsini en küçük ayrıntısına kadar okurduk. Günümüzde çok az yerde görülen bu takvimler yerine, dijital ortamın verdiği kolaylıklar hayatımızı doldurmuş durumda. Eski takvim yaprakları bazen saklanır, önemli bilgiler tekrar tekrar okunurdu. Şimdi nereden aklına geldi bu durum diyebilirsiniz. Hafta sonu bir yerde böyle bir takvim gördüm, orada okuduğum bir söz çok hoşuma gitti.
Söz, “Cehaletle cesaret birleşince felaket olur” (Türk Atasözü) şeklindeydi. Söz üzerine düşündüm. Boşuna denmemiş atasözleri yüzyılların imbiğinden süzülmüş altın damlaları diye. Gerçekten de bu söz o kadar çok anlam içeriyor ki nasıl desem ya da anlatsam yine de anlamını tam olarak açıklayamam. Dijital teknoloji, o kadar çok hatalı, yanlış ya da çarpıtma bilgilerle dolu ki eskilerin deyimiyle, okumadan alim yazmadan kâtip insanlar akıllarınca kendilerince tarih yazıyor, politika yapıyor, kendini hâkim yerine koyup asıyor, kesiyor vs.
Devletler, ya da kurumlar, şirketler, aileler kısacası toplum ve içinde bulunan örgütler dijital teknoloji ile yönetiliyor. Toplum böylesine gerçek bilgiden yoksun şekilde yönetilebilir mi? Ancak cehalet, cesaretle birleşince oluyormuş demek ki. Ne olduğu, neden olduğu, ne zaman olduğu ve nasıl olduğu bilinmeyen olaylar, kişiler, fikirler ve sözler birdenbire birilerini yüceltirken başka birilerini yerle yeksan edebiliyor. Bu bakımdan günümüz bilgi çağı değil, olsa olsa görüntü çağı olabilir.
Zira diğer bir güzel sözde olduğu gibi “tavuğum güzel olsun da yumurtlamazsa yumurtlamasın” devrini yaşıyoruz. Hemen her yerde, yaşamın birçok alanında görüntü ön plana çıkıyor. İçerik, bilgi, deneyim gibi çaba, gayret ve yıllar isteyen çalışma önemsiz kalıyor. Bu durumdan hemen herkes şikâyet ediyor, ancak kendisi de aynısını yapıyor. Oysa bir şeyden şikâyet edenin, o şeyi yapmaması gerekiyor.
Hal böyle olunca alışveriş keşmekeşi, trafik terörü, ustalık faciası ve daha birçok konu hayatımıza girmiş oluyor. Oysa çözüm çok basit, herkes kendi bildiği işi doğru, titiz bir şekilde dürüstlükle yapsa hiçbir sorun ortaya çıkmaz. Diğer bir deyişle kendisi için istediğini başkaları içinde istediği anda sorun kalmaz. Zaten inandığımız dinimiz de böyle söylemiyor mu? Görüldüğü gibi takvim yaprakları hayatımızın bir köşesinde iken bugün onun yerine, bizi yöneten, aklımızla alay eden ve dahası kendisine bağımlı ve esir eden bir durumla, dijital kapitalizm ile yaşamak zorunda kalıyoruz.