Sizi bizi anlamıyorlar

Mithat Direk

Bugün hemen herkesin şikâyet ettiği konu beni anlamıyorlar oluyor. Bu anlayışsızlığın temelinde ise düşünce / düşüncesizlik yatıyor. İranlı (Güney Azerbaycanlı) bir Türk olan ve halen Türkiye’de yaşayan kimyacı ve felsefeci Dr. Anooshirvan Miandji'den (Anuşirvan Miyancı) çok güzel bir tespit var. Anuşirvan “İki yüz kelimeyle düşünen birisi, iki bin kelimeyle düşünen birini asla anlayamaz” diyerek anlaşılamamanın nedenlerini ortaya koymuştur. Zaten Hz. Mevlâna “Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin, karşındakinin anladığı kadardır.” diyerek bu durumu en yalın biçimiyle açıklamıştır. Kelime dağarcığındaki zenginlik, düşünce zenginliğine dönüştükçe toplum gelişir, ilerler. Diğer durumda kişiler arasında kopma başlar, toplum ayrışır. Az gelişmiş toplumlarda olan ve giderek derinleşen bu durum toplumun bir kısmının farklı anlayış ve bakış açısına diğer kısmının ise daha farklı bakış açılarına sahip olduğunu gösteriyor. Böylece bir kısmı daha da ilerledikçe diğer kısmı geriliyor. Bu durum sosyal medya ile daha da gün yüzüne çıktı.

Kendi düşünce dünyasında kısır döngüde olan ve değişime kapıyı kapatan bireyler, statüko ve ön yargılarını daha da rijid (katı) duruma getiriyor. Bu durum statükonun artmasına ve değişime kapalı bir toplum yapısının ortaya çıkmasına neden oluyor. Eğitim bu durumun düzeltilmesi için ön şart olsa da esas çözümün okumak olduğunu herkes biliyor ancak uygulamıyor. Toplumda en üst düzey okuma akademi de gerçekleşiyor ancak akademi de bile okuma oranı giderek azalan bir seyir izliyor. Bu durum kendi konusunda bile okumayan, okumadığı için düşünce geliştiremeyen ve sürekli kendini tekrar eden bir yapının ortaya çıkmasına neden oluyor.

Kendini tekrar etmek dünyadan kopuk yaşamak ve sadece gördüğü ile mevcut durumunu devam ettiren akademiden istenen verim alınamıyor. Hal böyle olunca toplumun liderliğini yapması gereken akademik camia statükoyu koruma derdine düşüyor. Oysa dünya dönüyor ve her gün yeni ve farklı bir dünya kuruluyor. Eğer bu dünyada yerimizi alacaksak, dahası bu dünyada var olacaksak okumalı ve kelime ile düşünce dağarcığımızı geliştirmeliyiz. Aksi durumda bir kısır döngü içinde sen sensin ben benim kavgasını yapar dururuz. Bugün siyaseten kilitlenme, fikir üretememe, uygulamada başarısızlığın temelinde bu durum yer alıyor.

Yüce kitabımız bile oku ile başlarken, toplumsal yapının okumadan fikir üretmesi mümkün değildir. Sadece bakmak ile fikir sahibi olmak, kedilerin bakarak kasap olmasına benzer. Özellikle akademinin okuma faaliyetini gerçekleştirmesi ile ilerleyeceği açıktır. Bazı yabancı bilim insanlarının konusu ile ilgili araştırma faaliyetlerine bakıldığında hemen hemen tüm çıkan yazıları okuyup, değerlendirdiği görülür. Bu durumun gerçekten düşündüğü ile yaptığının birbirini takip ettiği, düşünce ve ufuk zenginliği oluşturduğu açıktır. Öyleyse bugünden başlayarak iyi bir okuma yapılması hem keline hem düşünce zenginliği oluşturması açısından en gerekli faaliyettir. Kendisi okumayan bireylerin okuyan diğer insanları anlaması beklenemez. Edebiyat bu bakımdan insanların beyin gelişiminin zenginleşmesi açısından çok gereklidir. Edebiyatın geliştiği toplumlarda sanat da gelişmekte, toplumsal yapı ve düşünsel faaliyetler gelişmektedir.

Zenginleşme sadece para ile olmamakta, zihinsel gelişme toplumsal zenginleşmenin ana omurgasını oluşturmaktadır. Böylece beni anlamıyorlar değil, toplumda benim de bir fikrim var durumuna evriliyor.