Matematik denildiğinde hemen herkes durur bir düşünür. Elbette matematik biliyorum diyenler yanında benim matematiğim zayıf diyenler de vardır. Türk toplumunun matematik bilme düzeyi de çok iyi değildir. Dünya sıralamasında ortalarda yer almaktadır. Bir toplum matematik bilmediği / bilemediği düzeye bağlı olarak yüksek medeniyet düzeyine ulaşamaz. Zira matematik ile toplumsal ilerleme arasında ciddi bir ilişkinin olduğunu bilmek gerekir. Günümüzden yüzyıllar öncesine gittiğimizde ilkçağ filozoflarının hemen hepsinin matematik bildiği, bunu hayatın içindeki davranışlarla ilişkilendirdiği görülür. Böylece toplumsal davranışlar, kişiler arası ilişkiler ve diğer sosyal bilimlerin matematik temelli kurallarla şekillendiği bilinmektedir. Yüksek medeniyet düzeyine ulaşan Babil’in Asma Bahçeleri, Mısır Piramitleri gibi yüksek düzeyde kalıcılık oluşturan harikaların hep yüksek matematik ile yapıldığı bilinmektedir. İlkçağ filozoflarından birisi olan Thales M.Ö. 600’lü yıllarda yaşamıştır. Bugün Aydın ili yakınında olan Milette şehrinde doğan Thales gökyüzünü inceleyerek, gökyüzündeki yansımaları yani gölgeleri kullanarak, gölgeye neden olan cismin büyüklüğünü hesaplamıştır. Yani 3 noktayı ancak bir çember birleştirebilir teorisini ortaya çıkarmıştır. İlkçağ filozoflarının en zekilerinden olan Thales, güneşin herkese eşit doğduğunu ancak herkesin durumuna göre farklı etkilendiğini ileri sürmüştür. Dikey yönden uzaklığı ölçemiyorsak, yatay olarak ölçerek, dikey uzaklığı bulmak mümkündür. Diğer yandan Antik Yunan döneminin ünlü matematikçi, fizikçi, astronom ve filozofu olarak karşımıza çıkan ve hatta suyun kaldırma kuvvetini de bulan Arşimet pi sayısının keşfini yapmıştır. Arşimet’ten önce de antik Mısır’da ve Babil’de pi sayısının kullanıldığı bilinmektedir. İlkçağlardan günümüze kadar süregelen bir yapıda olaylar ve durumlar değişime uğrasa da aslında hemen her konunun matematiksel bir açıklaması vardır. Günlük yaşantımızın her saniyesi matematik ile ilgilidir. Güneşin doğması ile başlayan yaşam mücadelesi içinde hareketlerimizi saatlere göre düzenleriz. Bu matematiğin kendisidir. Günün ortaya çıkması, onun geceye dönmesi ve yeniden ortaya çıkmasının temelinde hep bir ölçü, hesap ve matematik vardır. Hal böyle olunca yaşamımızı saran çevreden kendi iç yapımızı oluşturan psikolojik yönümüze kadar her konu matematiğin sihirli dünyasına çıkmaktadır. Ancak bu durumu bilmeyen ya da anlatamayan eğitim sisteminin matematiği doğru öğrettiğini söylemek güçtür. Oysa eğitim-öğretimde ilk yapılması gereken matematiğin sihirli dünyasının öğretim sisteminin içine doğru biçimde entegre edilmesidir. Toplum ancak iyi matematik bildiği zaman kalkınır, ilerleme sağlar. Zira matematik aklın bir kurnazlığıdır. Yüksekliği ölçemiyor musunuz, onu gölgesinden, yani büyük olanı küçük olanla, erişilemez olanı erişilebilir olanla, uzak olanı yakın olanla ölçmek matematik ile mümkün olur. Matematiğin temel aldığı konu esasında verilere dayanır. Veri ise yapılan gözlem, sayma, ölçme analiz ya da tahminler yoluyla elde edilir. Zaten bu nedenle ölçemediğimizi hesaplayamaz, hesaplayamadığımızı da yönetemeyiz. Bunun sonucu ise kaostur. Dikkat edilirse gelişmiş ve ilerlemiş toplumlarda veri toplama, bunun analiz edilmesi ile buradan sonuç çıkarma ve planlama yapmak en üst düzeydedir. Bugün gelinen noktada yapay zekanın kullandığı yöntemde budur. Gelişmekte olan toplumlarda ise matematik önemsenmediğinden bundan elde edilecek sonuçlar da önemsiz kalmaktadır. Hal böyle olunca veri toplama, bunu analiz edecek sistemlerin kullanılması gibi konular ihmal edilmektedir. Somut örnek mi istiyorsunuz; şubat ayında ülke olarak yaşadığımız deprem bunu bize açık şekilde göstermiştir. Depremin şiddetini hesaplamada yetersiz kalındı. Bu nedenle depremin yıkıcı etkisinin ne olabileceği tahmin edilemedi. Böylece herkes matematik kullanılarak elde edilen sonuçlara değil, kendi hissettiği duruma göre değerlendirme yaptı. Bu bakımdan matematiği hayatın içine almak, onu doğru kullanmak ciddi anlamda önemlidir. Biz Türkler matematik gibi somut veriler ve çıktılar yerine daha duygusal soyut verileri kullanmayı sever. Bu nedenle toplumsal refleksleri somut veriler üzerinden değil soyut veriler üzerinden vererek, bazı durumlarda aldanabilmektedir. Oysa günümüz dünyası somut verileri doğru analiz eden bunu duygusal zekâ ile birleştirerek karara dönüştürecek sistemler üzerinde çalışmaktadır. Bu bakımdan ilerleme, gelişme daha açık ifade ile muasır medeniyetler düzeyine ancak matematiğin sihirli dünyası ile ulaşmak mümkündür.