Askerlik yapanlar iyi bilir, askerde askeri boş durdurmamak için iş üretilir. Zira iş yapan başka bir şey düşünmez, diğer bir deyişle çalışan dedikodu yapmaya fırsat bulamaz. Bu nedenle sürekli iş üretmek ve iş yaptırmak suretiyle çakı gibi delikanlıları boş durdurmamak gerekir. Bunun günümüz ekonomik sistemlerine yansıması ise daha farklıdır. Gelişmiş ülkelerde gençleri çalışma disiplinine alıştırmak için onları özgür bırakmak ve sevdikleri işlerle vakit geçirerek o konuda en iyisi olması bakımından teşvikler yapılmaktadır. Aynı zamanda da kendi aile işlerini yürütmek ve ailenin yaptığı işlerin farkına varılmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Böylece gençler hayatlarının bir bölümünü belki biraz sorumsuz ancak sonrasını ne yaptıklarını ne yapacaklarını bilerek yetişmektedirler. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise aile işi kötü olduğundan, ya da öyle algılatıldığından gençler ailelerinin işine saygı göstermemekte, başkalarına bakarak yükseklere göz dikmektedirler. Hal böyle olunca da zaten kendi başına karar veremeyen, aile işini de sevemeyen / sevmeyen gençler ne yapacaklarını bilemez duruma gelmekte, oradan oraya sürüklenmektedirler. Oysa etrafta o kadar çok iş ve konu var ki mutlaka bunlardan birisi kendilerine uyar. Ancak bunu yapmaları için önce ailelerini sonra da en yakından başlayarak diğer engelleyicileri aşmaları gerek. Hal böyle olunca bunu yapamamaktadırlar. Haberlerde sıklıkla görüyoruz, bir beden eğitimi öğretmeni herhangi bir belde de gençlerin hayatını değiştirebilmekte, onlardan dünya şampiyonu gençler çıkarabilmektedir. Bunun sırrı filan yok, sadece o çocuğun/gencin yeteneğinin olması ve ailesinin duruma karışmamasıdır. Bugün çok yetenekli gençlerimiz sırf uygun ortam bulamadıkları için yeteneklerinin farkına varamadan heba olup gitmektedir. Bu bakımdan okulların çok büyük önemi vardır. Okullar tek tip öğrenci yerine öğrencilerinin yeteneklerini ortaya çıkarabilecek merkezler olarak faaliyet göstermelidirler. Bunu yaparken elbette ailenin de bu gelişime destek olması, teşvik etmesi gerekir. Diğer taraftan giderek gelişen ve değişen toplum yapısı yeni mesleklerin ortaya çıkmasına, kaybolmaya yüz tutan mesleklerin ise kendisini değiştirmeye ihtiyacı vardır. Birçok alanda gıda ihtiyaç olmaktan çıkmış bir gösteri şekline dönüşmüştür. İnsanın temelde ihtiyaçları değişmese de bunun zorunluluk boyutunun dışında, gösterisinin yapılabileceği şekilde yapılması gerekliliği oluşmuştur. Kendi kendine servis yapma, ürünleri tüketirken gösterme, adeta çocuğa yapılır gibi “aç ağzını çocuğum” tarzında işler gündeme gelmiştir. Dikkat edilirse nasıl yapılır, çalışır gibi TV programları, gösteriler ve uygulamalar giderek artan oranlarda çoğalarak, iş olarak ortaya çıkmaktadır. Eskiden önce kalite bağlamında anlayış ön planda iken günümüzde önce gösteriş ön plana çıkmıştır. Hemen etrafınıza bakın, ekmek fırınlarının önünde kuyruk olan insanlar, fırından hemen çıkan ekmeği kapabilmek için yarışır durumdadır. Oysa onun, önceden çıkmış ekmekten hiçbir farkı yoktur. Bu nedenle işletmeler ocakbaşı kebapçısı durumuna dönüşmüştür. Yapılanlar gözönünde olmakta, bundan kaynaklı müşteriler işletmeye akın etmektedirler. Sadece bu değil elbette, biri bizi gözetliyor şeklinde yarışma programı çıktığında herkes çekincemede kalmıştı. Ancak toplum öyle bir noktaya geldi ki yapılan ve yapılacak olanlar açıktan yapılmaya başladı. Bunda sosyal medyanın etkisi olsa da esası insanın “bak, ben başardım” egosunun ötesine geçememesidir. İşte bu bakımdan gençlere bir işi herkesin içinde güvenli şekilde yapabilmesi öğretilmelidir. Diğer taraftan yeni işler elbette olacak ancak eski ve aile işlerinin gençler tarafından sahiplenilmesi ve modern dünyaya uyarlanması çok daha önemlidir. Böylece gençler köklerinden kopmayacak, modanın getirdiği rüzgârda savrulmayacaktır. Kendine güven duyarak aile işlerini modernize edecek, geliştirecek, daha iyi ve güzel işler yapabileceklerdir.