Düşündüğü gibi yaşamayan, yaşadığı gibi düşünmeye başlıyor. Yaşamak ciddi bir olay insan için. Bunu sorgulayan ünlü yazar Tolstoy “İnsan ne ile yaşar?” adlı bir hikâye yazıyor. Hikâyede yazar insanın yaşamını sorguluyor. Günümüzde de sorgulanması gereken bir konu. Ancak dünyanın hengamesi içinde kim ne kadar sorgular bilmiyorum. Maslow ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisinde toplumun ihtiyaçları sıralanırken en üstte bulunan insanın tekâmül etmesi ya da kendini geliştirmesi gerektiğini, ancak bunun 10 kişiden birinde görülebileceği belirtiyor. Peki toplumu yönlendirmesi gereken bu kitle eğer etik değerlerden yoksun olarak bunu yapmaya başlar ise ne olur. Kendi fikri ve düşünsel menfaatleri uğruna diğerlerini yok sayarak, ayrıştırır ve onların yok olması için çalışır. Bunun sonucu olarak ciddi bir fikir ve düşünce erozyonu ortaya çıkar. Benzer şekilde zenginlik ile kendini geliştirebileceğini sanan kitlenin ortaya çıkması da normal karşılanmaktadır. Bu kitlenin ortaya çıkması ile kapitalist düşünce tarzı sonucu herşey para ile ölçülür olur. Böylece para bir araç olmaktan çıkar, amaç olur. Nitekim bugün gelinen nokta budur. Önceleri kendi hayat tarzını diğerlerine dikte ettirmeye onu doğru olarak kabul ettirmeye çalışan kitlenin, daha sonra bunun para ile yapılacağını anlaması ile sistem tamamen değişmiştir. Bir taraftan insani değerleri savunurken diğer taraftan benden olmayan ölsün anlayışı tam da bunu çağrıştırmaktadır. Peki, madem bunu para yapıyor ise para nedir o zaman? Zenginlik mi? Şöhret mi? Akıllılık mı? Soru basit olmakla birlikte içinde birçok bilinmezlik barındırıyor. Biliyoruz ki ne dünyanın ne de insan ihtiyaçlarının sınırı yok. İnsan sanıyor ki kısacık ömründe dünyanın sahibi olacak. Bunu sanan binlercesi bugün yok. Gelecekte de olmayacak. Öyleyse bunca telaş ve hengâme yalan dolan ne için. Babam rahmetli ile o günlerin meşhur kovboy filmlerini seyrederiz, film içinde yalan, hile, her türlü entrika var. Babam filmin sonunda “yalan ya varsın olsun” der, filmin özetini yapardı. Günümüzün nerede ise sen sensin, ben benim anlayışı ile haber kanallarının ya da hemen her türlü medya organının üzerimize boşalttığı kirliliğin ana kaynağı da bu. Bunu yapanlar gerçekten ne kadar uzaklaşılır ise o düzeyde zenginleşeceklerini, ya da insanı kâmil mertebesine ulaşacaklarını sanmaktalar. Oysa bu para ile mümkün olmayacak bir olgudur. İnsan ancak gerçeklerle yaşayabildiği ölçüde kalıcı olur. Hz. Hadimi ne güzel demiş, “alim odur ki koya her yerde bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser”. İşte bu bakımdan insanın eser ortaya koyabilmesi ya da onun için çalışması gerekir. Bugünün insanlarına anlatamadığımız değer ne yazık ki budur. İnsan cüssesi ölçüsünde değil, yüreği ölçüsünde bu dünyada kendisine yer bulur. Bu da ancak insanın kendi olması ile mümkündür.