Mesleğim gereği doğayla içiçe olunca, insan davranışlarını da doğadaki diğer canlılarla özdeşleştirmek alışkanlık haline geldi. Öncelikle patates yeni dünyanın bir bitkisi olarak bu topraklarda 500 yıl önce yetiştirilmeye başlandı. Bizlerde yeni dünyanın adetlerini, davranışlarını benimseyerek patatese benzer davranışlar göstermeye başladık. İnsan da patates gibi biriktirmeye heveslidir. Patates yumrusu biriktirdikçe büyür, değerli hale gelir. Ne kadar çok biriktirirse o kadar değerlidir. İnsan da öyle değil midir?
Sadece biriktirme değil elbette, birçok yönü ile patatese benzeyen insan, davranışları ile de patatesin hayat döngüsü gibi bir yaşam sürer. En güçlü, kuvvetli olduğu durumda biriktirme yoktur. Olgunlaşma sonrasında biriktirmeye başlar. Her bir yumrusunu eşit değil, güçlüden başlayarak destekler. Böylece tüm yumrular aynı olmaz, bazıları büyük, bazıları küçük şekilde yetişir. İnsan da öyle değil midir? Aynı ailede aynı yetiştirme koşullarında bazısı zengin bazısı daha az zengin olmaz mı? Diğer birçok benzerlikler de patatesin insana benzediği yönündedir. Çocukken patatesten insan yapıp oyunlar oynamadık mı?
Şimdi birçok okurum itiraz edecektir, ne yani biz patates miyiz? diye. Aslı öyle değil elbette, tüm canlıların yaşam döngüsü birbirine benzer. Hemen hepsi doğar, büyür, gelişir ve ölür. İnsan bunun dışında değildir. Ancak ne hikmetse patates gibi yumru oluşturur, yani biriktirir de biriktirir. Sonrasında ise ölür, biriktirdikleri başkaları tarafından yenir. Aslında ölmeden yaşamaya başlamak, yaşamayı bilmek, yaşam süresinde kırmadan, dökmeden ömür denilen süreci yönetmek mümkündür. Ne hikmetse bazıları bu süreci değerlendirdim sanarak diğerlerini baskılamak amacıyla kullanmaktadır. Bazıları da gür ve yetişkin insandan ya da patatesten yararlanmak üzere patates böcekleri gibi (buna çiftçiler pijamalı böcek diyor) başkalarının varlığından yararlanmıyor mu? Patates böceklerini, ben sahtekâr ya da dolandırıcılara benzetiyorum. Önce, insanın farkında olmadan yaprağına, ya da yamacına gelmekte, sonrasında ağzındaki baklayı ya da yavrularını çıkararak, yapraklarını yemeye başlıyor, giderek şişmanlayan böcekler bir süre sonra da ölüyorlar. Tarihin her döneminde ve her zaman böcekler olmuştur. Bunlar, genelde her bitkiye değil, gür ve sağlıklı bitkilere musallat olurlar. Onunla birlikte büyür, gelişir ve hem konukçusu olduğu bitkiyi hem de kendisini öldürürler.
Patates her ne kadar servetini toprağın altına gizlese de yine de gür ve sağlıklı dalları ve yaprakları ile böcekleri üzerine çeker. Gür bitkiler çok sahtekârı üzerine çekse de varlıklarını yine de korurlar. Bu nedenle asıl olan birisinin varlığından yararlanmak değil, çalışmak olmalıdır. Bu durumu ilkokulda öğretmenimiz, hepimizin isimlerini bir elma olarak duvara asıp, okuma-yazma bilenlerin elmasını kırmızıya boyarken “çalışan kazanır, elması kızarır” şeklinde söylemişti. Bugüne kadar orada öğrendiğimiz sözleri kulağımıza küpe yaparak çalışmaya, kimsenin varlığına göz dikmeyerek göstermeye çalıştık. Bugünden sonraki durum ise yumrularımızı korumak olmalıdır, diye düşünüyorum. Bununla birlikte birikimlere de göz dikenler olacaktır. Bu durum patatesin durumuna çok benzemektedir. Bilindiği gibi patates, biriktirdiği varlıklarını (yumrularını) saklamaya çalışmakta ancak bunu çalmak isteyen düşmanları da sürekli bundan yararlanmak üzere oyun kurmaktadırlar.
Böyle durumda ne yapmalı, diye bir soru aklıma gelmektedir. Yapılanlar, yapılacaklar aslında bellidir. Devlet, patates yetiştiren bahçıvan gibidir. Esas fonksiyon olarak, devlet, patates bitkisini korumak ile mükelleftir. Eğer devlet vatandaşlarını doğru ve iyi bir şekilde korur ise dışarıdan gelecek zararların yaprağına, gövdesine ya da özüne (fikrine) gelecek zararlardan vatandaşlarını koruyabilecektir. Böylece sağlıklı ortamda yumrularını büyütecek olan patateslerin, daha verimli ve güzel yumrular ortaya çıkarması mümkündür. İşte bu nedenle zengin toplumların koruyucu ve adaletli devletleri vardır. Zengin toplumların vatandaşları da zengindir. Buna uygun yönetim gösteren Amerika ve Avrupa Birliği önce kendi vatandaşlarını korumakla meşguldürler. Böylece Avrupalı ya da Amerikalı insanlar dünyanın her yerinde güvenle ve güçlü biçimde dolaşabilmektedir. Dolayısıyla devletin esas fonksiyonu vatandaşlarını adaletle korumak olmalıdır. Aksi durumda yer üstünden böcekler yer altından köstebekler insanların enerjilerini yer bitirir.