İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Bu nedenle önce inançlarımızı kontrol etmemiz gerekir. Bunu Gandhi “söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür, düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür” diyerek, sözün ve onun arkasındaki niyeti açıklamaktadır. Zaten ünlü psikolog Freud’da yapısal kişilik kuramında zihnin üç temel kavramdan oluştuğunu düşünmekteydi. Bu kavramları sırasıyla id (alt bilinç), ego (benlik) ve süperego (üst benlik) olarak adlandırmıştı. İnsan zihnini oluşturan bu katmanların hepsinin birlikte yer almalarına karşılık farklı düzlemlerde çalıştıklarını, alt ve üst bilincin çatışma içinde olduklarını düşünüyordu. Basit bir anlatım ile; sarhoşken yaptığınız hareketler id, ayıldıktan sonraki “ne yaptım ben?” söylemlerini ego ve onlara bir bahane yani kılıfa uydurma meziyetinin de süperego tarafından yapıldığını söylemektedir. Gerçekten de yapılan araştırmalar olumlu düşüncenin, eylemlere dönüştüğünü bunun da insanı olumlu yaparak sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Zira her varlık gibi insan da doğacak, büyüyecek, gelişecek ve sonra da ölecek. Öyleyse bu yaşam süreci içinde olumlu etkiler bırakmak belki de yaşamın anlamını doğru anlama olarak görülebilir. Dünyanın ya da içinde bulunduğumuz evrenin büyüklüğünü düşündüğümüzde ortalama 80 yıllık sürecin sadece bir noktadan ibaret olduğu görülebilir. Madem bu kadar küçük bir zerreyiz öyleyse büyük egolar beslemek, bunu başkalarının yaşamını kısıtlayıcı ya da zorlaştırıcı şekle getirmek anlamsız bir davranış olacaktır. Elbette her canlı yaşamını devam ettirmek için diğer bir canlıyı yok edecek. Ancak bunu kendi nesli için yapmak herhalde sadece insana mahsus bir özelik olsa gerek. Meşhur hikayedir; “Dervişin biri suya düşen akrebi kurtarmak ister. Elini uzatınca akrep sokar. Derviş tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz ve dervişe: ‘İyilik yapmak istemene rağmen sana zarar veren akrebe halen ne diye yardım edersin' derler. Derviş ise “akrebin fıtratında sokmak var. Benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek ve merhamet etmek; o fıtratının gereğini yapıyor diye ben niye fıtratımı değiştireyim?” der. Bu nedenle eskilerin bir sözünü hatırlatmakta fayda vardır. Bu dünya öyle büyüktür ki herkese yeter. Yeter ki bunu doğru kullanalım. Ancak kapitalist sistem dünyanın zenginliklerini kısıtlayarak onları mal haline getirmekte, bunu da kendilerinin insanlara sundukları bir lütuf olarak göstermektedirler. Şüphesiz sınırlandırma olacak ancak bunu bir lütuf olarak göstermek ne derece doğru. Günümüz ekonomik sisteminin insanlara dayattığı bu duruma ne yazık ki insanlarımız alışmış durumda. Bu bakımdan tüm değişimlerin gücünün beyniniz ile ilgili olduğu bilinmektedir. Siz alışkanlıklarınızı doğru uyguladığınız ya da onlardan vazgeçebildiğiniz takdirde başarı sizin içinde kaçınılmaz olacaktır.