Günümüz insanının en büyük problemi herkesi kendisine benzetmek istemesidir. Benim gibi düşünsün, benim gibi davransın, benim gibi konuşsun, beni tasdiklesin anlayışıdır. Bunda insan egosunun giderek yükselmesinin etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Oysa herkes bilir ki ikiz dahi olsa her insanın genetik yapısı, parmak izi, kornea yapısı farklıdır. Bu, dünyada bulunan 8,5 milyar insanın da farklı olduğunu gösterir. Öyleyse neden herkesin kendisi gibi olmasını istemek arzusu. Eğitim programlarını görüyoruz, neredeyse tamamı herkesin bize benzemesini istemek üzerine yapılmış. Sınav yapıyoruz, öğrencilerimizden bizim gibi düşünmesini, bizim söylediğimiz kelimelerin aynısını tekrar etmesini istiyoruz. Oysa nasıl ki insanın genetik yapısı farklıysa düşünce ve algı biçimi de farklıdır. Bu durumda öğrenci ya papağan gibi aynısını tekrarlar ya da bize saçma sapan gelen fikirler yazar. Şimdi bunlardan hangisi doğrudur? Elbette eğitim belirli koşullar altında insanların sağduyulu olarak eğitilmesini öngörür. Ancak herkes sağduyu sahibi olamamaktadır. Bunda bulunduğu çevre kadar, ekonomik durum, çocukluğu ve ailesinin etkisi vardır diyebiliriz. Yani siz ne kadar mükemmel eğitim verirseniz verin, o aslına dönecektir. Yani aslında ne varsa ona çekecektir. Ünlü psikolog Freud bir kimsenin çocukluğuna bakmak gerekir der. Çocukluk döneminde yaşadıkları eninde sonunda kişiliğin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Bu nedenle kültürler ortaya çıkmıştır ve değişmemektedir. Her ne kadar popülist kültür çocuklardan başlayarak, bugün Z kuşağı olarak adlandırdığımız kuşağı değiştirmiş olsa da bu kuşağın 40 yaşını aştıktan sonra aslına döneceğini biliyoruz. Nitekim bizim bulunduğumuz zaman diliminin 20’li yaşlardaki İspanyol paça pantolon ve upuzun gömlek yakalarını düşündüğümüzde, bugünün yırtık pantolon giyen aynı yaşlardaki fakir gençleri anlayabiliyoruz. Tüm bunları düşününce eğitiminin farklılıkları geliştirici, daha iyiye doğru evrilmesini sağlayıcı yönde olması gerektiğini ortaya çıkıyor. Ünlü bir söz var; “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz” diye. Dolayısıyla hiçbir birey aynı olması için eğitilmez, herkes yetenekleri ölçüsünde geliştirilmeye, en iyisi olması için eğitilmeye çalışılır. Zaten bugünün gelişmiş ülkelerindeki eğitim programlarına bakıldığında da bu tür bir yaklaşımın olduğunu görürüz. İnsanın yeteneklerinin keşfi zaman içinde ortaya çıkar ancak eğilimi özellikle teenage denilen çağda (13-19 yaş aralığı) belirginleşir. Eğer bu dönemde çocukların sırtına binip şu kadar test yapacaksın, şu kadar puan alacaksın türünden bir baskı uygulanırsa mevcut olan yeteneğini de kaybeder ve belki de hayatının sonuna kadar memnun olmayacağı bir işte çalışmak zorunda kalır. Oysa toplumun hemen her türden mesleğe ihtiyacı vardır ve hemen her kesimde ciddi biçimde mesleğini severek yapan / yapacak olan insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bugün belki de birçok sorunların temelinde bu yatmaktadır. Kendi bulunduğumuz camiadan örnek vermek gerekirse, akademik yaşamı sadece bir maaş alınacak iş olarak gören ve bu doğrultuda çalışmalar yürüten akademisyenler ne yazık ki çoktur. Bu türden akademisyenlerin öğrencilere vereceği öğretim sadece birtakım bilgilerin ezberletilmesinden öteye geçemez. Oysa bilgiler her gün yenilenmekte, yeni buluş ve araştırmalar yapılmaktadır. Benim öğrenciliğimdeki bilgilerin bugün için hiçbir değeri yoktur. Zira bu bilgilerin çok daha gelişmiş türleri bugün ortaya çıkmıştır. Ancak geçmişteki gelişmeleri görmeden, doğrudan bugünün modern sistemine odaklanmak ile de ilerleme derecesini görmek mümkün değildir. Bu bakımdan geçmişten günümüze gelişmeleri dikkatlice takip etmek, yeni buluş ve araştırmaları izlemek, gelişme için doğru bir yoldur. Bu şekilde çalışan bir sistemin acilen geliştirilmesi gerekir. Aksi durumda farklılıkları biçen bir eğitim sistemi ile bir yerlere ulaşmak çok da mümkün görünmemektedir.