Çobanın biri her gün Allah’a yalvarır dua eder “Allah’ım ne olur değneğim yere düşene kadar padişah olayım” diye. Bu yalvarış ve yakarışları dönemin padişahının kulağına kadar ulaşır. Padişah vezirini de yanına alarak bu adamın yanına gider. Adamın yalvarışlarını izler. Padişah, çobana “ben padişahım ve elindeki değneği havaya at düşünceye kadar padişah sen olacaksın. Ne dilersen de dile” der. Çoban elindeki değneği havaya atar ve “pınarlık mevkiindeki dutluk vakıf” der. Meğerse o mevkideki dutlukta çobanın durması, dinlenmesi ve dut yemesi yasakmış. Çoban buraya geldiğinde kovalıyorlar, adam bir türlü buradan istifade edemiyormuş… Aslında beylik ya da padişahlık ne derseniz doğru ve iyi yapıldığında halkına fayda vermekte, aksi durumda sorunlara neden olmaktadır. Günümüzde elbette padişahlık bulunmamakta ancak öyle kurumlar var ki orada yönetici olanlar kendilerini hikayedeki çoban gibi bir günün beyliği beylik tarzında hissetmekte ve ona uygun davranmaktadırlar. İşte burada liyakat denilen kavram önem kazanmaktadır. Liyakat layık olma kelimesinden türetilmekte, Büyük Türkçe Sözlükte “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak açıklanmaktadır. Yöneticinin kuruma, şirkete ya da örgütüne faydalı olabilmesi, onun yönetici vasfının olup/olmamasına bağlı olduğu çok açıktır. Yöneticide 3 temel faktörün olması, onun yönetiminde olan kurumun liyakat sahibi biri tarafından yönetilmekte olduğunu gösterir. Bu faktörlerden en temel olanı başa geçtiği kurum ile ilgili bilgisinin olmasıdır. Bilgi sahibi değilse kurumu doğru yönetmesi mümkün değildir. İkincisi iletişim bilgisinin olmasıdır. Bu, yönetiminde olan herkese doğru ve adaletli biçimde davranması ile açıklanabilir. Yönetici eldeki bilek gibidir, insan elindeki tüm parmakları doğru kullandığında elini etkin bir şekilde kullanabilir, değilse doğru kullanamaz. Yönetici emrindeki tüm bireyleri hangi özellikleri olursa olsun doğru kullandığı zaman iyi bir yönetim sergilemiş olur. Diğer bir deyişle liyakatli yönetim gerçekleştirir. Üçüncüsü ise yöneticinin vizyon (öngörü) sahibi olması gerekir. Eğer yönetici de öngörü yoksa diğerleri olsa ile etkin bir yönetim sergileyemez. Bu bakımdan bir kişinin kurumunda etkin olabilmesinin başında vizyon sahibi olması vardır. Vizyoner olmayan birisinin bulunduğu kuruma faydalı olması mümkün değildir. Öngörüsü zayıf olan birisinin hikayedeki çoban gibi sadece kendi menfaatine olan bir konuyu gündemde tuttuğu görülür. Liyakat bu bakımdan son derece önemlidir. Diğer yandan da hemen herkes baş (yönetici) olmak ister. Bununla ilgili bizde güzel bir söz var “sen ağa ben ağa bu koyunları kim sağa” diye. Elbette kurumda bir baş olacak ancak herkesin işini doğru yapması gerekir. Diğer yandan İngilizler, Türkler ile ilgili değerlendirme yaparken, sizleri anlamıyoruz, bir yerde herkes yönetici gibi hükümet kurar hükümet yıkar. Oysa bizde herkes kendi işiyle ilgilenir, kendi işini doğru yapmak için çalışır derler. Kişinin işini doğru ve iyi bir şekilde yapması en az baş olması kadar önemlidir.