Haziran ayı geldiğinde Türkiye’de bir sınav telaşı başlar. Nedense hemen tüm sınavlar haziran ayında toplanmıştır. Belki de yaz aylarının başlangıcı olduğu için haziran ayı bilinçli seçilmiştir. Sınavların içinde en önemlisi kuşkusuz Üniversiteye geçişin sağlandığı sınavdır. Diğer ismiyle üniversite sınavı. Diğer yandan önemli bir konu da sınavların yılda sadece 1 kez yapılmasıdır. Bu durum sınavı çok önemli bir duruma getiriyor, sınava girecek adaylarda ciddi stres ve baskı oluşturuyor. Oysa herkes biliyor ki bir mal ne kadar kıtsa değeri de o kadar yüksektir. Bu bakımdan yılda bir kez yapılan sınavlar önem kazanmakta ve ciddi değer ifade etmektedir. Oysa üniversite sınavı gibi belirli bir düzeyden bilgi ölçmeyi amaçlayan sınavların yılda birkaç kez yapılarak adaylar üzerinde oluşacak stresin azaltılması mümkündür. Örnek vermek gerekirse Amerika Birleşik Devletleri’nde de üniversite adaylarının kapasitesini ölçen SAT, ACT, GMAT ve GRE testleri bulunmaktadır. Bu sınavlar değişik zamanlarda yapılmakta ve üniversitelerin ilan ettikleri en az puana göre öğrenciler üniversite öğrenimi görebilmektedirler. Böylece adayların gerçek potansiyelleri doğru biçimde ölçüleceği için stres depolamadan adaylar öğrenimlerine devam edebilmektedirler. Türkiye’de ise yılda bir defa yapılan sınavlar nedeniyle, adaylar aşırı stres depoluyor, onlardan daha fazlasını ise aileleri biriktiriyor. Hal böyle olunca da üniversite sınavının yapılacağı haziran ayı stres ayı olmaktadır. Bu durum adayların gerçek potansiyelini ortaya çıkarmaktan uzaktır. Sıradan dershanelerin her hafta yapabildiği deneme sınavlarından daha iyisini belirli bir standartta devasa bütçesi ve çalışanı olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin (ÖSYM) bırakın yılda 1 defa sınav yapmayı, her ay yapabilmesi mümkündür. Bu durum adayların üzerinden stresi kaldıracağı için 18 yaş civarı gençlerin ekonomik sistem içinde entegre olmasını sağlayacak hem stres ortadan kalkacak hem de adaylar gerçekten istedikleri alanda öğrenim görebileceklerdir. Böylece adaylar yeteneğinin elverdiği daha iyi bir alana yönelecek ısrarla belirli alanlar üzerinde yoğunlaşmayacaklardır. Böylece bu durumda sınav zamanlarında tüm ülke stres yumağı haline gelmeyecektir. Daha rahat bir sistemi kurmak, gençlerimizin istedikleri alanda öğrenim görerek başarılı olmasını sağlamak zor olmasa gerekir. Yine aynı şekilde üniversiteler de durumlarına göre alt sınırlar belirleyerek, öğretimin belirli bir düzeyin altına düşmesi engellenir. Böyle bir sistemi kurmak bir dizi stratejik karar alınmasını gerektirir. Yükseköğretimin düzenlenmesi, baştan aşağı akademinin de düzenlenmesini gerektireceği için alınacak kararların faydalılık esasına dayandırılması esastır. Ancak bu durum siyasi kararlar ve düşüncelerle yapılırsa içinden çıkılmaz bir kaosun ortaya çıkmasına neden olacağından titizlikle yapılmasına ihtiyaç vardır. Aslında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bunun için vardır. YÖK sistemin iyileştirilmesini rektör, dekan atama, kadro tahsis etme gibi sıradan işlerin dışında bu gibi stratejik kararların alınmasına ön ayak olması gerekir. Diğer taraftan kopya çekileceği varsayımı ile terörist aramasından geçirilerek adayların sınav salonlarına alınması da ayrı bir garabet durumdur. 3 milyon kişinin sınava girdiği bir sınav siteminde 2 kişinin kopya çekmesinin engellenmesi için alınan/alınacak önlem %99,999 unun tedirgin ve stres yaşamasına neden olmaktadır. Önlemlerin giderek artırılması ÖSYM sisteminin güvenirliğinin artmasına neden olmamaktadır. Bilakis güvenirliği sürekli azalan bir sınav sisteminin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sistemin gerginlik yaratmasının önlenmesi gelecek kuşakların sağlıklı yetişmesi açısından gereklidir. Stres üretmenin, gerginlik yaratmanın anlamı yoktur. Zira gerginlik içinde yarışmanın kimseye faydası yoktur. Gelin hep birlikte sınavı ve sınavda alınan olağanüstü önlemleri değil, sistemin kendisini düzeltelim. Sağlıklı sistemlerden sağlıklı mezunların çıkması ve akademik başarıya göre sıralanarak üniversite öğretiminin yeniden dizayn edilmesi mümkündür.