Hatırlayalım, Nilüfer diye bir şarkıcı var ve onun Dünya Dönüyor (1974 yılı) albümünden ilk şarkısı “Dünya dönüyor, sen dersen de yıllar geçiyor fark etmesen de” şeklinde. Evet, günler geçiyor ne dersek ne yaparsak bunu durdurmak mümkün değil. Ne neşeler ne üzüntüler hepsi de geçiyor. İnsan işte burada kendisini sorgulamalı diye düşünüyorum. Günler gelip geçiyorsa benim buradaki görevim nedir? diye. Hepimizin ortak görevi aslında birilerini mutlu etmektir. İnsan mutlu ettiği kadar mutlu olur. Yani birisini sevindirdiğinizde mutlu olursunuz. Başkalarının sıkıntısı ya da üzüntüsü mutluluk vermez. Birisini kandırmak da öyle aslında. Kandıran bu nedenle kendisini kandırır diye boşuna denmemiş. Ancak hepimiz zayıf ve güçsüz varlıklarız, bu nedenle güçsüzlüğümüzü kanıtlamak için başkaları üzerinde hüküm kurmak istiyoruz. Diğer bir deyişle altta kalmamak için hep üste çıkmaya çalışıyoruz. Bu durum hırslarımızın oluşmasına, üste çıkmak için hile dahil, ne gerekiyorsa yapma isteğimizin oluşmasına neden oluyor. Öyle ya madem üste çıkmalıyız o zaman guguk kuşu yavrusu gibi diğer yavruları yuvadan atmamız gerek. İşte ne olduysa buna benzer şekilde işi Kabil kardeşi Habil’i öldürmeye kadar vardırmıştır. Günümüzde de bu kavgalar devam etmektedir. Oysa zulüm ile mutluluğa erişmek mümkün değildir. Zira birisinin mutsuzluğu diğerinin mutluluğu olmaz/olamaz. Nitekim Dünyada bugün görülen mutsuzluğun temelinde bu vardır. Dikkat edilirse bugünün gelişmiş batı ülkelerinde gelir dağılımı birbirinden çok uzak değildir. Karışıklıkların olmadığı ülkelerde ise tam tersi bir durum vardır. Milyonerler listesinin ilk sıralarında gelir dağılımının kötü olduğu ülkelerden kimselerin olması gelir dağılımındaki uçurumu göstermesi açısından önemlidir. Atalarımız boşuna dememiş “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” diye. Gelir dağılımının bozularak, birilerine rant aktarılması ya da birilerinin devlet tarafından engellenerek başkalarının desteklenmesi ile zenginleşmesi sadece gelirin dağılımını değil, ahlakın da bozulmasını getirir. Günümüzde insanların gözüne baka baka birilerinin görgüsüzlüğünü sosyal medya ya da diğer her yerlerde göstermek, ahlaklı insanların da ahlakının bozulmasına yol açacağı için tehlikelidir. Bu konuda çok güzel bir film Şener Şen & Ayşen Guruda’nın başrolünü oynadığı “Namuslu” filmidir. Aslında namuslu birisi olan filmin kahramanı Ali Rıza Bey etrafındaki ahlaksızlardan etkilenerek bozulur ve paralar ile ortadan kaybolur. Filmin sonunda ona söylenen “namusluymuş namuslu” cümlesi ise bozulmanın, çürümenin etrafındaki kişilere bağlı olarak gerçekleştiğini göstermesi açısından ilginçtir. İşte bugünün dürüst, namuslu insanlarının gözüne soka soka görgüsüzlüğü, çürümeyi marifetmiş gibi göstermesi, buna karşılık örgütlerinden bir tepki gösterilmemesi, bilakis taltif edilmesi, tıpkı filmdeki Ali Rıza Beyde olduğu gibi namuslu insanları da namussuz yapabilmektedir. Yöneticilerin ya da lider pozisyonunda olanların en çok dikkat etmesi gereken konu bu olmalıdır. Zira çürük elmalar diğerlerinin de çürümesine neden olduğu için onların gözardı edilmesini ya da pasifize edilmesini gerektirir. Türkiye eskiden olduğu gibi sınırlı insan kaynaklarına sahip bir ülke değildir. Bilakis insan kaynakları gelişmiş hemen her konuda yetkin ve bilgili insanların olduğu bir konuma ulaşmıştır. Bu nedenle öncelikle namuslu insanların korunması, hemen her alandan çürük elmaların ayıklanması gerekir. Günler geçiyor, başka ülkeler dev adımlarla gelişirken, ayıklanmayan çürük elmalar nedeniyle geri kalınması, toplumsal eşitsizliğin kabul edilebilir sınırlar dışına çıkmaması mutsuzluğun temelini oluşturuyor. Kimse halinden memnun olmuyor, durumundan mutluluk duymuyor. Bu durum toplumsal çözülmeyi ve bireyselleşmeyi getirir. Bireyselleşme vermeyi değil, sürekli almayı ve almak için aldatmayı, hedefe ulaşmak için de her yolun mubah olmasını gerektirir. Küçük menfaatler toplum için zehirli meyvelerdir. Zira küçük menfaatler peşinde koşan namuslu görünen namussuzlar, toplumsal çözülmeyi, bireyselleşmeyi, çıkarcılığı sürekli ön planda tutar. Böylece çürümemiş olan elmalar da çürür, ülke her şeyin mubah olduğu bir yere gider. İşte yönetimde bulunanların en dikkat etmesi gereken konu budur. Zira insan bir zamanlar değerli gördüğü değerleri değersizleştirmede ustadır.