Bugünlerde hemen herkes aç mı kalacağız korkusu ile paylaşımlar yapıyor. Gerçekten aç mı kalacağız? Gıda bulamayacak mıyız? Bundan 75 yıl önce bir psikolog olan Abraham Maslow insan ihtiyaçlarını sınıflamaya çalışmıştır. Bu sınıflandırmada ilk sırayı insanın fizyolojik yapısına yönelik ihtiyaçlar almıştır. Aslında, ihtiyaç karşılandığında insana mutluluk veren karşılanmadığında ise sıkıntı ve ızdırap veren duygulardır. Bu duygularımızı karşılayan maddelere de mal denir. Elbette insanın canlılığını devam ettirebilmek için birtakım gerekli mallara ihtiyacı vardır. Nihayetinde insan da diğer canlılar gibi beslenmeye ve hayatiyetini devam ettirmeye gerek duyar. İnsan nefes alamadan 3 dakika, su içmeden 3 gün, gıda alamadan da 3 ay içinde canlılığını kaybeder. Diğer bir ifade ile ölür. Aslına bakarsanız her canlı gibi insan da ölümlüdür. Hatta cansız varlıklar bile ölümlüdür. Asıl olan yaşamı süresince canlılığını devam ettirebilme yanında gelecekte de var olabilmesidir. İşte Maslow tarafından kategorize edilen ihtiyaçlar listesinin ilk basamağındaki fizyolojik ihtiyaçlardan, son basamağa gelindiğinde gelecekte var olabilme duygusu arasındaki faaliyetler, bugünün ekonomik düzenini meydana getirir. Diğer bir deyişle insan hayvani duygularının tatmini olan fizyolojik ihtiyaçları ile manevi ihtiyaçlarının tatmini olan kendisi olabilme arasındaki süreci yaşar. Bu süreç birbirinden kesin çizgilerle ayrılmamış basamaklardan oluşur, alt basamaktaki ihtiyacın bir kısmını karşılamadan bir üst basamağın düşünülmesi ya da o konuda sıkıntı ve ızdırap duyulması mümkün olmaz. Yani aç insan şiir yazma, okuma, dinlemeyi ya da güzel bir müzik yapmayı düşünemez. En azından biraz karnı doyacak ki bunları düşünebilsin. Atalarımız bu nedenle “aç ayı oynamaz” diyerek bu konuyu bir cümlede özetlemişlerdir. Buraya kadar ihtiyacın nasıl bir etki yaptığını irdeledikten sonra insanların bu duygu ile nasıl yönetilebileceğini düşünelim. Bilindiği gibi tarihin eski dönemlerinden başlayarak, bugüne kadar insanlar ya hayvani dürtülerle ya da manevi dürtülerle yönlendirilmişlerdir. Hayvani dürtüleri destekleyen fizyolojik ihtiyaçlar iken manevi dürtüyü insanın kendisi olması için yaptığı duvar resimlerinden, heykellere, büyük anıtsal yapılara kadar olan süreç takip etmiştir. Yani karnı doyan insanın ilk yaptığı karnının doymasının ilanihaye devamlılığının sağlanması, bunun içinde bol bol depolama, saklama sonraya bırakma gibi eylemlere girişme çabaları olmuştur. Aslına bakılacak olursa ilkel kavimlerde yaşamın temelini oluşturan fizyolojik ihtiyaçlar, ortaya çıktıktan sonra temin edilir, depolama, saklama gibi eylemler yapılmazdı. Toplumların modernleşmesi ile birlikte başta gıda olmak üzere birçok ihtiyaç saklama, biriktirme ya da çok fazla temin edilerek, gelecekte var olabilmek için faaliyetler şeklinde ortaya çıkmıştır. Oysa gelecekte var olabilmek biriktirmek ile olmuyor. Doğru, ilkeli ve hakkaniyet çerçevesinde davranışlarla oluyor. Tarihin tüm dönemlerine bakıldığında kalıcı ve bugüne ulaşan insanların içinde çok çok az bir kısmının var olduğu görülür. Maslow bu konuya da dikkat çekerek insanların ancak %10 gibi küçük bir azınlığının kendi gerçekliğinin farkında olduğunu, bu amaçla çalıştığını söylemiştir. Bu bakımdan toplumları küçük küçük duyumlar ile gıda üzerinden yönlendirmek çok kolay olmaktadır. Oysa çok iyi biliyoruz ki dünya sahip olduğu kaynaklar ile değil bugünkü 7,8 milyar insanı, 25 milyar insanı rahatlıkla besleyebilecek kapasiteye sahiptir. Öyleyse panik ve yokluk ile aç kalmak için korku duymanın anlamı yoktur.