Gelişmişlik neyle ölçülür?

Mithat Direk

Hemen herkes kendisini gelişmiş birey olarak görür. Gerçekte birey gelişmiş midir yoksa öyle mi görünmektedir. Hepimizin yaptığı klasik anlayış kendimizin en gelişmiş olduğu ve batılıların ise gelişmemiş adi kimseler olduğudur.

Acaba öyle midir? Hiç kimse bunu sorgulamaz, kimse bu konuda kendisini karşılaştırmak istemez.

Dünyada batıdan doğuya birçok ülkeye gittim, orada halkın arasında, yeri geldiğinde evlerinde onların hayatlarının içinde yer aldım. Yer sofrasında da yemek yediğim oldu, çölde kumların üstünde piknik yaptığım da. Hemen hepsinde gördüğüm ancak nasıl anlatılacağını bilemediğim bir eksikliği hissettim. Bu temizlik algısıydı. Batıdaki temizlik algısı ile doğudaki temizlik algısının farklı olduğunu ya da inanç sistemlerindeki temizliğin farklı anlaşıldığını gördüm.

Neydi peki bu temizlik algısına neden olan. Bunu da meşhur bir Fransız firmasının su şişesinin üzerinde yakaladım. Orada bir şişe resmi çizilmiş içine de ben geri dönüşebilirim yazılmış. Zihnimden “günaydın” demek geçti. Dünyayı şimdiye kadar alabildiğince kirlet sonra da geri dönüşüm olabilirmiş diye söylem üret. Ancak yine de bu yazı çok hoşuma gitti. Keşke bizim de plastik şişelerimizin üzerinde böyle yazılar olsa dedim.

Diğer yandan batıda birçok ülkede gördüğüm işin kutsallığıydı. Gerçekten de hemen her işi kim olursa olsun en ince detayına kadar yapıyor, dahası yaptığı işin arkasında durarak onu imzalıyor. Buna göre kurallar üretiyor, ürettiği kurallara başta kendisi olmak üzere titizlikle uyuyor.

Doğuda da birçok ülkeye gittim. Elbette burada da kurallar oluyor. Ancak kurallar içten gelerek üretilmiyor. Genelde birilerinden görülerek, diğer ülke ya da kişilerin dayatması sonucu üretiliyor. Hal böyle olunca da yapaylık sıva tutmuyor, bir yerlerden dökülüyor.

Tipik örneği tuvaletler. Batının bir dayatması üzerine oluşturulan klozet sistemi gerek temizliği gerekse kullanışsızlığı bakımından tam bir rezalete dönüşmüş durumda.

Doğuda klasik anlamda oluşturulan ve kullanılan tuvaletler ise temizliği öncelemiyor. Bu bakımdan temizliğine bakarak bir ülkede ya da bölgede gelişmişlik ile ilgili ön kararlar verilebilir.

Kutsal dinimiz ne güzel kurallar getirmiş oysa. Yemeklerden önce ve sonra ellerinizi yıkayın, temizlenin, günde 5 vakit kılacağınız namazlarda temiz olun. Ne kadarını yapıyoruz dersiniz. Bunun bir de iç temizliği var ki onu sadece bir kelime ile söyleyeceğim. Madem inancımıza göre Allah niyetleri de biliyor ise acaba ne kadar içimiz temiz şekilde namazda (Allah’ın huzurunda) bulunuyoruz.

Sonuçta şunları söylemek normal olsa gerek. İnsan önce kendisini tartmalı, ne kadarını yapıyor, karşısından ne kadarını istemeli, diye. Aksi durumda hemen hepimiz önce karşımızdakini suçlar, onun temiz olmadığından bahsederiz.

Doğuda bir ülkede oranın adeti üzerinde yemekler elle yeniliyor. Ben de elle yiyebilmeme karşılık kaşık, çatal istedim. Neyse yemeğimi biraz yağlı biçimde de olsa yedim, ellerim yağlandı, kirlendi. Elimi yıkayacak yer aradım, lavaboyu buldum, sabun yok. Sabun istedim, misafir olmamın getirdiği saygı ile bir yerlerden bulup getirdiler. Batılı bir sabun markası. Paketi açtım, elimi yıkadım, sonra da acaba burada sabun üretilemiyor mu? sorusu geçti aklımdan. Demek ki sabun üretilemiyor.

Dahası herkes eliyle şapur şupur yemesine karşılık kimsenin aklından elini yıkamak geçmiyor. Bu durumu umre ya da hacca giden kimselerin de gördüğüne eminim.

Temizliğin öncelikli bir eğitim olarak verilmesi gerektiğine inanıyorum. Sadece dış temizlik de değil, iç temizlik de şart…