İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli fark, insanda var olan düşünme eylemidir. İslam dininde de sıklıkla bahsedilen tefekkür etmek; günahlarını, kâinatı, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah’ı düşünmek ve O’nun yarattığı varlıklardan, kainattaki eşsiz mükemmellikteki düzenden ders çıkarmak demektir (https://tr.wikipedia.org/). Bu amaçla çalışmak, bir şeyler üretmek temel felsefedir. Ancak günümüz dünyasında geliştirilen yöntem ve uygulamalar ile insanın bu en değerli varlığı olan düşünme yetisi artık kiralanır, güdülenir ve başkalarının amaçları doğrultusunda kullanılır duruma gelmiştir. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve İslam dininin güzelliklerini anlatan bireyler bile bu akımdan kendini kurtaramamışlardır. Zira içinde yaşadığımız dünyanın insana sunduğu nimetler o kadar çeşitli ve aldatıcıdır ki buna kanan insanın düşünme yetisini kiralaması kadar normal bir davranış yoktur. Örneğin; moda, farklılık, binlerinin takdiri, ilgisi, meşhur olma gibi dürtüler ile insan düşünme yetisini kiraya vermiş bulunmaktadır. Büyükler derlerdi ki “insana kırk gün deli dersen deli olur”, işte olay tam da budur. Şüphesiz insan varlığını, yaptıklarını ve yapacaklarını sorgulayacaktır. Bu sorgulama gerçekleştiği anda tefekkür denilen kavram ortaya çıkacak ve doğru davranışlara yönelecektir. Bundan uzaklaştığı müddetçe de doğru davranışlardan uzaklaşacaktır. İslam dininde emredilen düşünme yetisinin bir başkası tarafından kullanılması (kiralanması) ise bugün batılı denilen uygarlıklar tarafından adına psikoloji, sosyoloji ya da toplum mühendisliği (manipülasyon) denilen bilim dallarının başlıca konusu olarak yönetim ölçütleri olarak toplumların yönlendirilmesinde kullanılmıştır. Küreselleşen dünyada insanlara düşünme, itaat et rahat et kavramı en yüksek düzeyde uygulanmakta ve insanın gelişmesi engellenmektedir. Oysa insan gerek Kuran’da gerekse İslam dininin esasları içinde düşünmek ile sürekli uyarılmaktadır. Peki neden insan hem inanıyorum der hem de düşünme yetisini kiraya verir, başkalarının düşüncelerini sorgulamadan uygular. Bunda beyin kiralayan batılı felsefi akımların etkisi vardır. Bugün gelişmiş diyeceğimiz refah toplumlarında İslam dininin emrettiği tefekkür, sürekli başkalarının sadece bedeni gücünü değil, beyin gücünü de kullanma ondan yararlanma akımlarının etkisi vardır. Böylece kendi gerçeklerinden uzaklaştırılan insanın kullanılması onun bir meta haline getirilmesi kolay olmakta, bundan kazanç sağlanmaktadır. Adına sosyal medya denilen mecranın aktığı yol budur. En büyük beyin yıkama ve kullanma aygıtı olan televizyonların meşhur filmlerinde rol alan birçok kimsenin filmi hiç seyretmediği hatta ilgilenmediği bilinmektedir. İşte eğitim tam da bunun için gereklidir. Sorgulayıcı, düşünmeye itici ve faydalılık esası üzerine kurgulanan eğitim ile insan kolayca güdülenmeyen, düşünmeden hareket etmeyen bireyler haline getirilir. Bu amaçla eğitim yapılır. Eğer eğitim bu amaçlardan saparsa kolay yönlendirmelere açık, sorgulama yetisi zayıf, toplu hareket etme eğiliminde olan bireyler kötülüğün küreselleşmesine ve insani değerlerin yitirilmesine yol açan bireyler olurlar. Bu nedenle tefekkür şarttır ve gereklidir. İnsan olmanın temelinde düşünmek, sorgulamak ve doğru olanı yapmak vardır.