Devlet, bu ülkede yaşayan herkesin bağlı olduğu bir toplum sözleşmesidir. Bu nedenle devlete bağlı olmak bu örgütün tüm imkân ve gücünün de bağlı olan herkes tarafından hak ve adalet ölçüsünde paylaşılması anlamına gelir. Kadim kültürümüzün yapısı da bunun hak ve adalet ölçüsünde paylaşılmasını gerekli kılar. Ayrıca inandığımız din İslam da aynı şekilde devlet malını “Beytül Mal” olarak değerlendirerek, kutsiyetini ortaya koyar. Bununla birlikte son dönemlerde devletin malının yağmalanmasının adeta akıllılık gibi gösterilmesi, bunun için devletin kanunlarını toplum menfaati yerine şirket ya da kişisel çıkarlar boyutunda değiştirilmesi ve bundan çıkar elde edilmesinin normal kabul edilmesi, bu devlette yaşayan hemen herkes tarafından rahatsız olunan bir konu haline gelmiştir. Kendi mülkiyetimizde olan hemen her malda olan azami dikkat ve özenli kullanımın, devletin malında gösterilmemesi bu konudaki vurdumduymazlık ciddi hak ihlali anlamına gelmektedir. Üstelik bu hak kişiye bağlı olmayıp, devleti oluşturan tüm bireylerin haklarının gaspı şeklindedir. Gecekondulaşma ile başlayan ve hemen her yerde devlete ait olan gayrimenkul ya da menkul değerlerin yağmalanması ve kullanımı konularında özen gösterilmemesi normal bir davranış gibi algılanmaktadır. Oysa bunun önemini bilen kadim bir kültürün mirasçıları olarak bunun yapılması gerekir. Ancak sistem insanları o duruma getirdi ki bu normal bir davranış oldu. Ne olmalı peki? Devletin malını koruma ile görevli olan kişilerin bu konu üzerinde azami ölçüde dikkatle durması gerekir diye düşünüyorum. Çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse, devletin tahsis ettiği bir araç ile basit bir konu için bir yere gitmek gerektiğinde, olaya bu araç benim olsa bu davranışı “sergiler miyim yoksa sergilemez miyim” diye düşünmek ile başlamak gerekir. Eminim birçok durumda bunun kullanımı gereksiz olacaktır. Bir ağaç dikme merasimine gittik, onlarca araç, nerede ise dikilen ağaçtan çok araba var. Takdir edersiniz ki bu araçların % ne kadarı kamu aracıdır. Acaba bu araçlar kendi araçları olsa giderler miydi? diye düşünmeden edemiyorum. Merasim protokol konuşmaları ile başladı, ağacın önemi, gerekliliği gibi konular herkes tarafından dile getirildi ancak sıra ağaç dikmeye gelince milletvekili bir ağacı etrafındaki onca adamla birlikte bir kürek toprakla dikti, alkışlandı ve ağaç dikme merasimi sona erdi. Peki açılan çukurlar ve çukurlar içine dağıtılan fidanlar ne oldu? diye sorabilirsiniz. Onları da orman işçileri dikti, törenden sonra… Maksat ağaç dikme merasimi olsun. Birçok iş hemen hemen böyle yapılıyor. Avrupalılar bu nedenle derler ki “Türk gibi başla, Alman gibi çalış ama İngiliz gibi bitir”. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu basit bir tören ile rahatça görebilirsiniz. İşte bu nedenle devlet malının önemi ve korunması da genelde buradaki törenler gibi yapılıyor. Bu nedenle yağmalanma ve suiistimal her zaman gündeme gelir. Bunun herhangi bir iktidar ile de hiç ilgisi yok. Tamamen ahlak ve devlet malının korunması ile ilgisi var.