Çizgiler ne anlatır

Mithat Direk

İnsan ilk ayağa kalkıp, hareket etmeye başladığı andan, ölünceye kadar geçen süre içinde çizgiler arasında yaşar. Hayatın kendisi çizgidir. İnsan yazıdan önce çizgi ile karşılaşmıştır. Yazı daha sonraki bir uygulamadır. Diğer bir ifade ile ilkel insan ya da ön insan diyebileceğimiz türler mağaralara anlaşmak için çizgiler bırakmışlardır. Bugünün modern insanı ise daha net biçimde çizgilerle yaşamını devam ettirebildiği gibi çizgilerin daha karmaşık biçimi olan yazıyı kullanmaktadır. Ancak ilk insanların anlaştığı basit çizgileri bugünün modern dediğimiz insanlar anlamamaktadır ya da anlamak istememektedir. Basit şekliyle trafikte yolun kime ait olduğunun ya da ne yapılması nasıl davranılması gerektiğinin anlatıldığı çizgiler, hiç dikkate alınmamaktadır. Oysa her birinin anlamı, ne anlatmak istediği açık biçimde gösterilmektedir. Park yerlerinde de aynı durum geçerlidir. Demek ki mağaralarda yaşayan insanlar gibi bugünün kendisini uygar gören insanı arasında çok da büyük bir fark yokmuş.

Diğer yandan sınır çizgileri de insanların birbirine olan haklarını anlatması bakımından önemlidir. Eskiden tarlalar, bahçeler arasında sınırı belirten çizgiler yoktu, bunun yerine arada oturup dinlenilebilecek ya da yürünebilecek düzeyde, devasa, an tabir edilen sınır çizgileri vardı. Buralar aynı zamanda ortak alanları oluştururdu. Bu alanların kullanımı da ortaktı. Bazı aç gözlüler anı kendine doğru yontarak fidan diker, başkasının hakkına göz dikerdi. Bunun bugünün başkasının hakkına tecavüz etmeden de hiçbir farkı yoktu. Sistem hem bu anları yok etti hem de incecik bir çizgi haline getirdi. Buna rağmen o kocaman sınır hatlarına sığmayan bazıları bugünün incecik çizgilerine de sığmamaktadır.

Oysa çizgiler ne çok şey anlatır. Çocukken bir kalem ve bir çizgiden oluşan çizgi film vardı. Benim yaşımda olanlar izlemiştir. “La Linea” çıktığında büyük bir merakla anlatılanları anlamaya ve yorumlamaya çalışır, anlamlar çıkarırdık. Aslında çizgi filmde ses da yoktu, sadece homurtu şeklinde bir ses vardı ancak bizler her şeyi anlardık. Bugün belki de o türden çizgilerin topluma açık biçimde anlatılması gerekir. Engelli park yeri, yol ver levhasındaki çizgi ya da bankamatik önünde sıra beklemedeki çizgide de anlatılanlar var. Ne yazık ki eskiden sınır hatlarındaki devasa alanları tırtıklayan insanın bugün de başkasının incecik çizgisini işgal ya da tecavüz etmesi normal bir davranış gibi algılanmaktadır. Oysa birisinin çizgisi başkasının sınırını belirlemekte, çizgi aşıldığında sınır da aşılmaktadır.

Eski zamanlardaki gibi dünya kocaman değildir. Fiziksel büyüklüğü aynı olsa da sosyal büyüklüğü azalmıştır. Dolayısıyla küçülmüştür. Küçülmeye bağlı olarak da çizgiler incelmiş, sınırlar daralmıştır. Küçücük evlerde bize ayrılan çizgiler arasında yaşamakta, bu çizgilerin aşılmasından aşırı derecede rahatsız olmaktayız. Çizgilerden oluşan yazılar ise daha az dikkat çekmektedir. Yazıların anlamlarını düşününceye kadar, çizgilere sarılmakta, ancak o çizgileri de başkasının çizgisine bakmadan kullanmaya devam etmekteyiz.

Diğer yandan çizgiler kadar, çizgilere hayat veren yazılar da önemlidir. Bir tek harfin, noktanın, virgülün anlam değiştirdiği, anlamı başkalaştırdığı bilinmektedir. Öyleyse ilk insandan günümüze kullanılan çizgiler, taşıdığı anlam bakımından çok önemlidir. Çizgilere dikkat etmek, modern, medeni insanların davranış biçimidir. Buna dikkat etmemek, önemsememek ise ilkelliğin, hakka girmenin dahası kendisi için başkalarını hiçe saymanın bir delili olsa gerek. Ben bu bakımdan çizgilere önem veriyorum. Çizgi sınırdır, sınırları aşmamak büyük önem taşır. Sınırı aşanlar ise lanetlenmiştir. Kendisini gören, bilen kimselerin çizgileri aşması düşünülemez. Çizgiyi aşanlar ise kendisini gör(e)meyip, başkalarının sınırlarına tecavüz edenle

rdir.