Günümüzde iş eksikliğinin en başında yetersiz eğitim, deneme ve uygulama yapmadan hemen kazanç sağlama isteği geliyor. Oysa herkes çok iyi biliyor ki çırak olmadan usta olunamayacağı gibi birdenbire de yüksek kazançlar elde edilemez. En kısa sürede yetişen domates bile 3 ayda ancak olgunlaşır. Ancak hepimiz kısa sürede mümkünse aklımıza geldiği anda devasa büyük kazançlar elde edelim gibi bir düşünce içinde yaşıyoruz. Dünyada böyle bir kazanç sistemi yok. Varsa mutlaka bir tuzak, hile veya sahtekarlık vardır. Atalarımız bu nedenle ne kadar güzel söylemiş, çok para haramsız, çok laf yalansız olmaz diye. TRT Belgesel’de gösterilen Büyük Aile Çiftliği gibi Fransa’da da hiçbir özelliği olmayan bir köyde 150 yıldır kaz besleyen bir aile çiftliği var. Çiftlikteki her şey kurulduğu günden beri aynı, kaz beslenme kapları, çitler, süpürgeler, hatta kaz güttükleri değnekler bile aynı, eski ama gıcır gıcır traktörler çalışıyor. Çiftlikte 3 nesil bir arada yaşıyor. Bu çiftlikte Dünyanın en kaliteli kaz ciğeri satılıyormuş. Çiftlikte bir de hafta sonları hizmet veren 30 kişilik küçük lokantaları varmış. Kaz ciğeri yemek için aylar öncesinden rezervasyon yapmak gerekiyormuş. Neneler, dedeler oturmuş kazların tüylerini elleriyle yoluyor. Gençler her gün kazları araziye çıkarıyor. Kümeslere alınan kazları besleme 2. neslin görevi. Herkes işini biliyor, çiftlik tıkır tıkır işliyor. Aile dışından 4 çalışanları daha var. Gençler okuyor, kendi sörf grubunu kurmuşlar Fransa’daki bütün yarışlara katılmışlar, onlarca ödülleri var. Bir tanesi edebiyatla ilgileniyor, yazdığı bir öykü ödül almış. Hal böyle iken bizde baba mesleği eski anlamsız, gereksiz ve yorucu olarak değerlendiriliyor. Hatta birçoğu aile mesleğinden utanıyor. Oysa ilk meslek ailede öğrenilir ve aile fertlerinden biri ya da birkaçı tarafından devam ettirilir. Türkiye’de en büyük mobilya imalatçıları İnegöl’de bulunuyor. Ancak gel gör ki gençler bu işle çok ilgili değiller. İnegöl’de sadece bir mobilya ustasının oğlu baba mesleğini devam ettirmek üzere babasıyla çalışıyor. Çoğu daha çok sosyal medya ve diğer faktörlerin etkisi ile kısa sürede bol kazanç sağlama, büyük şehirlerde yaşama gibi bulundukları çevrenin dışına çıkma hayalleri kuruyor. Oysa ailesiyle birlikte çalışsa sektöre uyum ve güncelleme sağlasa güzel olmaz mı? Neden Türkiye’de işletmeler 2. veya 3. nesilde batıyor, bitiyor anlamak mümkün değil. Babanın emeğinden bihaber, sadece para almak için uğranılan, saygı duyulmayan meslekler olarak görülüyor. Türkiye’de gençlerin birinci hayali aile bağlarından kopmak, büyük işler yapıp hemen çok ve büyük kazançlar elde etmek. Oysa herkes biliyor ki tecrübe olmadan başlanan iş, param var yaparım mantığıyla girişilen işler köksüz olur. Yani çırak olmadan patron olma hayalleri, en küçük dalgada yerle bir olur. Toprağını, kökünü küçümseyip hoyratça satıp savan, şehirlere savrulup köy yumurtası güzellemesi yapmak zavallılık göstergesi değil de nedir? Öncelikle kendimize, ailemize saygı duyarak aile mesleğini nasıl daha iyi boyutlara getirebilirim diye düşüneceğiz. Aksi durumda eldeki sermaye de kaybolur gider. Bir diğer konu da çırak olmayı bilmekten geçer. Çırak olmadan usta olmaya yönelmek ne kadar doğru. Ustalık apayrı bir şey. Eminim birçoğunuz evinize usta çağırmışsınızdır, eline tornavida, pense alan ne yazık ki usta olarak ortada geziyor. Günümüzde gerçek ustayı arayıp bulmak çok zor. Onların da zamanı ve fırsatı ne yazık ki yok. Gerçek bir ustayı bulunca insanlar birbirine haber veriyor ve herkes ona iş yaptırabilmek için sıraya giriyor. Anlatılanlara göre Japonya’da birisinin usta olabilmesi için kendisini geçecek çırak yetiştirmesi gerekiyor. Çıraklık hor görüldüğü için kimse çocuğunu çırak olması için bir mesleğe vermiyor. Oysa herkes biliyor ki gelecek çalışan olmakla değil, bir mesleğe sahip olmakla şekillenecek. Şüphesiz gelecekte bir yeteneği, işi ve bunu yapabilecek gücü olanlar daha kazançlı olacaklardır.