Çocukken kendi kendimize oynadığımız bir oyun bugün kapitalist sistemin ruhunu anlamak açısından çok önemli. Zaten küçük olan ve bugünkü gibi mobilyaların olmadığı evlerde, yaşıt çocuklar bir araya geldiğinde, mindere sen oturacaksın, ben oturacağım inatlaşmasının sonucu birisi başlatır, minderde oturan çocuğun üzerine atlar, sonra diğerleri derken orada bulunan tüm çocuklar minderin üzerine yığılır. Minderin üzerine her atlayan “altta kalanın canı çıksın” der. Bugünlerde yaşanan ekonomik olaylar tam da buna benziyor. Herhangi bir malı alan, hemen üzerine daha yüksek bir fiyat ekleyerek, adeta altta kalanın canı çıksın bağlamında ortaya çıkıyor. Aynı aracı satın alan normal bir kâr ekleyerek değil, hayalinde olan bir değeri ekleyerek yeni bir fiyat belirliyor. Bu durum, ev, arsa, araba gibi mallarda oluyor. Sadece gayrimenkul değil diğer mallarda da aynısı tekrarlanıyor. Bahane hazır, dolar kuru arttı. Yani altta kalanın ya da gecikenin canı çıksın anlamında. Böylece fiyatların anormal biçimde artmasına, ortada hiçbir şey yokken bile kriz meydana gelmesine neden oluyor. Defalarca test edilmesine karşılık aynı senaryo tekrar ediliyor. Hatırlayınız virüs salgınının başladığı zaman marketlerde makarna kalmamıştı. Daha sonra anlaşıldı ki aslında makarnanın fazlası olmasına karşılık, tüketicilerin gözü doymadığı için paket paket makarna alınmış. Benzer durum bugün için yağda yaşanıyor. Herkes alabildiğince yağ alıyor. Neden? Nedeni basit aslında, kontrolsüz biçimde basılan ve piyasaya verilen para nedeniyle. Para politikasında izlenecek yol belli; piyasadaki mal miktarının fiyatı ile çarpımı sonrası bulunan değere, bunun değişimini sağlayacak para miktarı ile bunun elden ele geçmesini sağlayan el değiştirme hızı çarpımının birbirine eşit olması gerekir. Değilse bugün içinde yaşadığımız kaos meydana gelir. Yani enflasyon olur. Oysa Merkez Bankası piyasada fazlalık meydana getiren paranın çekilmesini sağlayan politikalar üretse, piyasada fazla para olmadığı için şişkinlik azalacak ve fiyat artışların önüne geçilecek ya da doymak bilmeyen gözlerin doymasını sağlayacak. Enflasyon, piyasalardaki şişkinlik anlamına gelir. Yani mal yok ama para var. Çözüm ya parayı azaltacak ya da malı çoğaltacaksınız. Aksi durumda bunun önüne geçmek mümkün değil. Malı kısa vadede çoğaltmak mümkün olmadığına göre, parayı azaltacaksınız. Peki piyasada dönen para nasıl azaltılır? Aslında bunun da birçok yolu vardır. Vergileri artırır, ücretleri sınırlandırır ve piyasada çok olan para azaltılır. Bugün yapılanlar ise bunun tersini gösteriyor. Ücretleri artırmak, vergi affı yapmak, yatırımcı teşviki vermek, faizleri düşürerek tasarruf sahiplerinin de mal alarak kısa vadeli spekülasyonlara yani stokçuluğa yönelmesini sağlıyor. Hal böyle olunca alınan polisiye tedbirler sadece daha güçsüz olanların daha da ezilmesine neden oluyor. Zaten enflasyonun etkileri konuşulurken fakir daha fakir, zengin daha zengin olur, denir. Bugün parası olanlar herhangi bir mal alarak zenginliğini artırırken, fakirler ise varlıklarını kaybederek daha da fakirleşeceklerdir. Olay basitçe budur. Bunun kimin modeli olduğunun ne önemi var.