AKP'nin köşe sıkıştığı salep kazanı gibi içten içe kaynamaya başladığı artık gözle görülür hale geldi. Hatta yandaş basın bile zaman- zaman AKP hükümetine tepki göstermeye başladı.
Bütün bunlar bir yana dünkü gazetelere ucube haberler yansıdı.
AKP hükümeti yoksul öğrencilere burs vermeye çalışan Atatürkçü ve kendi halinde bir dernek olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne yüklü bir ceza kesmiş. Gerekçe ise bu derneğin ticaret yapması olarak gösterilmiş. Pes doğrusu! Kasasına giren her kuruşun makbuzunu veren, harcanan her kuruşun faturasını dosyasına koyan bir dernek nasıl ticaret yapabilir? Bu dernek zaman- zaman yemekler düzenliyor bu yemekleri dernek yöneticileri bile parasıyla yiyorlar. Yemeğe çağrılanlar da parasını verip yemek yiyorlar. Yemek masrafları çıktıktan sonra kalan para belgelenip derneğin kasasına giriyor ve bu para ile derneğin zorunlu giderleri karşılanıyor. Devlet bunun adına ticaret diyor. Türkiye’nin her tarafında bu derneğe ne belgesiz para girer ne belgesiz para çıkar. Ben bunu yakından bilenlerdenim. Diyelim ki bu dernek ticaret yapıyor. Pekiyi cemaat vakıflarının, yandaş derneklerin hesabı kitabı yeterince inceleniyor mu, yoksa göstermelik incelemeler mi yapılıyor? O kadar kurban derisi, makbuzsuz belgesiz İslami kuruluş adına toplanan paraların geliş gidişini devlet kontrol ediyor mu ya da edebiliyor mu?
AKP ye karşı kim dik durursa bunun hesabını vergiyle, cezayla, baskıyla, kanıtsız tutuklanmalarla ödüyor. Bunun örnekleri çok. İşte Koç Holding’e kesilen ceza, işte siyasete bulaştırdıkları ama kendilerine yakınlaştıramadıkları spor kulüplerine kesilen cezalar…
Hacettepe Üniversitesi’nde taşeron firmaya 800 TL aylıkla çalışan işçiler, yarım günlük iş yavaşlatma eylemi yapınca işten çıkarıldılar ve aylıklarından da 200TL kesildi.
Bunlar da bir yana devletin gelir giderini, hesabını kitabını kontrol etmekle yükümlü Sayıştay hükümetin gelir giderini, hesabını kitabını denetleyemiyor. Şimdi buna ne dersiniz. Sayıştay 2011 yılına ait 132 raporu meclise veremedi. Çünkü bu hesapların belgeleri hükümet tarafından Sayıştay’a verilmedi. Şimdi yeni bir düzenlemeyle Kamu kurum ve kuruluşları gelir giderleri ile ilgili belgeleri üç yıl daha Sayıştay’a vermeyecek. Yani Sayıştay üç yıl görevimi yaptım diyecek ama yapmayacak. Buyurun bakalım düğün pilavına altı etli olsun yanına zerde gelsin!
Bütün bu dolambaçlı işlere hükümet bir de kılıf uyduruyor. Böyle işler devlet sırrı diye açıklanmayacak. Pekiyi neyin devlet sırrı olduğuna neyin olmadığına kim karar verecek? Başbakanın başkanlık yaptığı beş kişilik AKP’liden oluşan bir kurul! Boşuna yok devenin nalı demeyin, evet her şey beş AKP’linin elinde olacak. Yani devlet Sayıştay’a hesap vermeyecek ve bu beş kişilik kurul buna devlet sırrı deyip çıkacak. Ya da Suriye isyancılarına pompalanan paraların hesabı, örtülü ödeneklerin hesabı sorulmayacak. Soran olursa devlet sırrı denilecek. Kolayı bulundu; hükümet içinden çıkamayıp halka açıklayamayacağı her şeye devlet sırrı diye damgasını basacak. Ondan sonra demokrasi denilecek, insan hakları denilecek, şeffaflık denilecek daha bilmem neler denilecek ve baskı altında olup dünyadan haberi olmayanlardan oy toplanacak. AKP bunu başarabilir mi? Böyle yeni düzenlemelerle başarabilir. Ama sonuçlar da tartışılabilir.
Alman filozof Nietzsche yüz küsur yıl önce şöyle demiş: “Cahil bir toplum özgür bırakılıp, kendisine seçim hakkı verilse bile, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil bir toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen bir insana hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır!”
Yazarla İletişim GSM 0505 321 4840