Merak edip Cumhuriyet, Milliyet, Ulus, Hürriyet gibi ulusal gazetelerin 1940- 1950 yılları arasında yayımlanmış sayılarının hepsini gözden geçirdim. Bu gazetelerin değerlendirmesini yaparken üç aşağı beş yukarı şu sonuçlara ulaştım:
*Öncelikle başbakan ve cumhurbaşkanı olmak üzere devlet yöneticileri ile ilgili haberler çok önemli olmadıkça manşetten verilmemiş, iktidara ayrıcalık ve yağcılık yapılmamıştır. Bazı gazetelerde ara sıra hükümeti eleştirmeye yönelik manşet haberler bile yer almıştır. Dikkatinizi çekerim, bu dönem; halen karalanmaya çalışılan tek parti, milli şef dönemidir. Bu dönemde basın üstüne düşen görevi hakkıyla yapmaktadır. Hükümet baskısı ve sansür yoktur.
*Manşet haberlerde ve iç sayfa haberlerinde bir tek bile yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanma gibi skandal yaratacak haberler yoktur. Çünkü o dönemde böyle olaylar olmamıştır. Tek tük cinayet, hırsızlık, trafik kazaları gibi haberlere yer verilmiştir. Genelde manşet haberleri dış alım ve dış satım, ekonomi, üretim tüketim, fabrikalarla ilgili haberlerdir.
* Köşe yazılarında da bu türden konular sıkça yer almaktadır. Ayrıca; tarım ve hayvancılık, sanayinin gelişmesi, teknolojik gelişmeler, bilimsel konular da köşe yazarlarının ana yazı malzemesi olmuştur.
*Bilimselliği ve teknolojik gelişmeleri ön planda tutan dizi yazıların, bilimsel yazıların yanında roman tefrikaları, öyküler ve sanat edebiyat üstüne değerlendirme yazıları iç sayfaların ana malzemesi olarak kullanılmıştır.
*Bu dönemde birkaç istisna dışında gazeteci, yazar, aydın, bilim adamı ya da mesleğinde tanınmış hiçbir kişi hakkında dava açılmamış, tutuklanmamıştır. Çünkü tek parti yönetimi olmasına karşın gazetecilere, yazarlara ve aydınlara baskı uygulanmamıştır.
*Reklam ve ilanlar o kadar azdır ki, bu reklam ve ilanlarla bugün bir gazetenin yayınını sürdürmesi olanaksızdır. Demek ki o dönemde gazete satışları masrafları çıkarıp kazanca geçirebilecek ölçüde fazlaymış.
Bu değerlendirmeleri çok uzatabiliriz. Tek parti döneminin Bu on yıllık son zaman dilimi hakkında üç aşağı beş yukarı bilgi edindiğinizi düşünüyorum. Bu on yıllık dönemden kısa panorama çizersek, Türkiye’nin hangi koşullarda nerelerden nerelere geldiğini açık seçik görürsünüz. Yine o dönemin gazetelerini kaynak alarak bazı saptamalar yaptım.
Karma ekonomi sistemi denilen devlet halk işbirliğiyle kurulmuş fabrika ve işletmeler hızlı bir şekilde çalışıyorlar. Bu fabrikalar; üretim yapmakla kalmayıp ulusal gelire katkıda bulunuyorlar, eleman çalıştırıyorlar, üreticilerin ürünlerini değerlendiriyorlar. Kooperatifleşmeye önem verilerek ilk uygulamaları yapılıyor, böylece üreticinin ürünleri değerlendiriliyor. Makineli tarıma geçişin alt yapısı hazırlanıyor. Vagon yapılıyor, uçak ve gemi yapılıyor, sanayinin gelişmesi için hazırlıklara önem veriliyor. Demir çelik fabrikaları, dokuma ve tekstil fabrikaları, şeker fabrikaları, TEKEL işletmeleri gibi kurumlar üretim yapıp iş çıkarıyorlar. İşsizlik yok denilebilecek kadar az. Sorun olabilecek ölçüde enflasyon yok. Yurtiçinde ve dışında Türk parası değerlidir. Dış borçlanma yoktur. Türkiye gelişmekte ve sanayileşmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti dünya devletleri karşısında saygınlığı olan bir devlet olmayı korumuştur. Ordu halkın baş tacıdır. Dışa bağımlılığımız çok fazla değildir. Türkiye Cumhuriyeti siyaseten bağımsızdır, ekonomi olarak da bağımsızdır. Yalnızca çok gerekli bazı şeylerin dış alımından başka bir bağımlılığı yoktur. Devlet içinde haksızlık, yolsuzluk gibi olaylar hiç olmamıştır.
Bu sıralamaları çok uzatabilirsek de yer darlığından dolayı uzatmak istemem. Şimdi dönüp geriye bakalım. Türkiye yıllardır savaş görmüş, yoklukla kıtlıkla boğuşmuş, Osmanlı’nın enkazından bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti devleti kurup ayakta kalmayı başarabilmiş. Osmanlı’nın bıraktığı dış borçlar son kuruşuna kadar ödenmiş, üstelik devletin hazinesinde altın stoku var. İkinci Dünya Savaşı’na şöyle ya da böyle bulaşma tehlikesi baş göstermiş. Devlet son derece ciddi yönetiliyor. İçeride ve dışarıda devletin bir ağırlığı var… Türkiye’nin hangi koşullarda 1950 yılına kadar nerelere geldiği açık seçik ortada.
Şimdi bu günlerle o günleri bir karşılaştırın bakalım; büyümüş müyüz, küçülmüş müyüz? İleri mi gitmişiz, geriye mi? Süper devlet mi olmuşuz, bağımlı ve gelişmekte olan ülke mi? Tek parti döneminde mi demokrasi varmış, şimdiki dönemde mi? Devlet o zamanlar mı çarçur edilmiş, şimdi mi? Lütfen bu soruları çoğaltın ve mantıklı yanıtlar vermeye çalışın.
Yazarla iletişim GSM. 05053214840