Türkçenin ses bayrağı, çağdaş Türk şiirinin yüz akı şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca, 94 yaşındayken 8 yıl önce toprağa emanet edildi.
Yunus’un arı duru Türkçesiyle coşkun şiirler yazan Fazıl Hüsnü Dağlarca, 1914 yılında İstanbul’da doğmuş ama çocukluk ve gençlik çağlarını Konya’da yaşamıştır. Büyük şair; görevi gereği yurdun pek çok yerlerinde bulunmuş, İstanbul’a yerleşmişti ama Konya ile bağını hiç koparmadı. Hastalığı ağırlaşıp yatağa düşene kadar şiirler yazıyor, Çağrı dergisinde eski ve yeni şiirleri yayımlanıyor, gazetecilerle söyleşiler yapıyor ve Konya’yı unutmuyor; gençlik arkadaşlarından Feyzi Halıcı ile haberleşiyordu. Yatağa düşmeden önce Çağrı dergisi için el yazısı ile yazdığı birkaç şiirini temize çekmek bana kısmet olmuştu. Bu şiirleri saklamıştım ama ne yazık ki çalındılar.
Kadı Mürsel Camisinin bitişiğindeki elektrik trafosunun olduğu küçük boşlukta Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın annesinin iki katlı evi vardı, çapraz karşısındaki sokağın adı da Kadriye Dağlarca Sokağıdır. Şairin çocukluk ve ilk gençlik yılları bu evde geçmiştir. Sonraki geliş gidişlerinde de bu evde kalmıştır. Yakın yıllarda 87 Metre karelik bu ev yıkılıp Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın haberi olmadan trafo yapılmış; elektrik kurumuna dava açacakken Feyzi Halıcı’nın ikna etmesiye ve buraya bir kuşluk ile güllük yapılması koşuluyla davadan vazgeçmiştir. Ancak şairin bu istekleri bu güne kadar yapılmadı.
Yıl 1957. Konya’nın yazar, şair, sanatçı gençleri bir araya gelip yeni bir derginin hazırlığını yapmaktadırlar. Dergiye isim önerileri arasında Fazıl Hüsnü’nün Çağrı ismini önermesi beğenilir. 1957’den beri yayımlanmakta olan Çağrı dergisinin bütün hazırlıkları tamamlanmış ve derginin isim babası da Fazıl Hüsnü Dağlarca olmuştur.
Konya Turizm Derneği bünyesinde Feyzi Halıcı’nın yıllarca düzenlediği âşıklar bayramı içinde ya seçici kurulda ya da konuk olarak çok kez bulunduğunu anımsıyorum. 1950- 60’lı yıllarda sıkça yapılan şiir şölenlerine mutlaka davet edilir ve şiirleri çok alkış getirirmiş. Feyzi Halıcı ve bir çok ünlü şairin katıldığı İstanbul’daki Pera Palas şiir günlerine de katılırdı.
Gençlik yıllarımda ben Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi asker kökenlilerin şiir yazamayacaklarına inanır ve askerlerin, doktorların, mühendislerin nasıl şiir yazdıklarna şaşırırdım. Bu yanılgımı Fazıl Hüsnü Dağlarca ile ilk kez karşılaşmamda anladım. Yanılmıyorsam 1979 yılıydı. Fazıl Hüsnü dağlarca, Turizm Derneği’ne gelmiş; genç yaşta kaybettiğimiz ümit Necati Pancı Çağrı dergisinde yayımlanması için üstadla kısa bir söyleşi yapmıştı. Benim de rastlantıyla tanık olduğum bu kısa söyleşi ertesi ayın Çağrı dergisinde yayımlanmıştı. 1980 sonrasında ve 1990’lı yıllarda birkaç sefer bu büyük şairle oturup; şiirlerini dinledim, edebiyat ve şiir üzerindeki konuşmalarından fazlasıyla etkilendim. Bu yıllarda en çok Varlık dergisine yazardı ve bu dergiyi her ay alırdım.
Büyük şairlerimizden Fazıl Hüsnü Dağlarca hiçbir şairden etkilenmeyerek kendi şiir kalıpları içinde çoşkun şiirler yazmış, şiir dünyamıza 86 şiir kitabı bırakmıştır. Üstadı rahmetle anıyor, rahmetler diliyorum.