TOPLUMSAL VAHŞETİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Mehmet Gündoğdu

Zaten şiddet toplumuyduk, son yıllarda dozu gittikçe artan ve şiddetin bile çok ötelerine götürülen vahşet toplumu olup çıktık. Taciz, tecavüz, şiddet, işkence ile öldürme gibi olaylara öyle alıştık ki; birçoklarımız için bunlar sıradan adli olaylar haline gelmeye başladı. Hatta bazı milletvekilleri çıkıp “Ne var bu kadar büyültülecek? Böyle olaylar Amerika’da da oluyor” demeye başladılar.

Türkiye’yi ayağa kaldıran Özgecan’ın vahşice öldürülmesi sonrasında bu vahşetlere yenileri eklendi. Ne yazık ki bu tür olaylar ne ilk ne de son olacak. Henüz bir sevgi toplumu oluşturamadığımız, toplumda sevgi değil korku kültürü ön plana çıktığından bu işler böyle oluyor. Korku şiddeti getirir, şiddet vahşeti çağırır.

Bu tür olaylar her toplumda görülebilir. Ancak, bazı toplumlar şiddet ve vahşete karşı aldıkları önlemlerle, toplumu bu tür suçlara iten olaylarının nedenlerini büyük ölçüde ortadan kaldırmakla sınırlı da olsa çözüm getirebilmişlerdir.

Toplumumuzun büyük bir kısmının cahil olduğu yadsınamaz bir gerçek. Toplum okumuyor, araştırmıyor, olayların nedenlerine değil sonuçlarına odaklanıyor. Toplumumuz bilgi yerine kulaktan duyma uydurmalarla yönlendiriliyor. Toplumuzun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu söylenir. Kişilerin günlük yaşamlarında etkili olan en önemli olgu din ve din anlayışıdır. Ancak dinler toplumlara yanlış anlatılıyor ve gerçek dindar kişilerin sayısı çok az. Üstelik din öyle anlatılıyor ki sevgi değil korku öne çıkarılıyor. Tanrı inancı bile korkuya dayalı olarak anlatılıyor. İnsanlar cehennem ateşi ve zebanilerin korkusundan dolayı ibadete yönlendiriliyor. Oysaki hiçbir din korku aşılamaz. Her din sevgiyi, insanlarla hoş geçinmeyi, adaleti, insan ve doğa sevgisini mutlak olarak öne çıkarır. Adam öldürmeyi, şiddeti, vahşeti yasaklar. Bu yüzdendir ki inanlara önce gerçek din anlatılıp halkın korkuyla değil, sevgiyle Tanrı’ya yaklaşması sağlanmalıdır.

Her türlü olumsuz olaylarda yazılı ve görsel basın yayın organlarının etkisi vardır. Yazılı ve görsel basın yayın organlarına bir çeki düzen verilip, böylesine olumsuzlukları her gün manşet haber yapmak yerine uyarıcılığı, bilgilendirmeyi öne çıkarmalıdır.

Okul yıllarında gençlere bilimsel ve ciddi olarak cinsellik dersleri vermek son derece yararlı olur. Bu eğitimler her toplum için kaçınılmaz gereklerdendir. Toplumumuzda geçtiğimiz yıllarda bu eğitimler denendiyse de ciddiyetle üzerinde durulmadığı için somut bir başarı sağlanamadı.

Yirmi- otuz yıl öncesinde basın yayın organlarından izleyip toplum olarak ürktüğümüz bir konu vardı: Batıda cinsel ilişki yaşının 13- 15 yaşa kadar inmişti. Biz bu gerçekten hareketle son derece ürküyorduk, ama; önlem almadık, çözüm aramadık, bilgilendirme yapmadık. Şimdi de bu acı gerçeklerle yüz yüze geldik. Toplumumuz öyle hale getirildi ki eczanelerden doğum kontrolü ilaçları alan, gebelik testi alan yaşı çok küçük kızlara ve prezervatif alan oğlanlara rastlayabiliyoruz. Ben bunları gerçekten görüp, ciddi bir şekilde inceledim. İnanmıyorsanız sizler de inceleyebilirsiniz. Ne yazık ki işte ürktüğümüz gerçek böyle.

Sözün burasında bir vurgulama yapmalı: Yalnızca devlet değil, aileden başlayarak herkes, ilgili her kurum, her kişi üstüne düşeni yapmalıdır. Bu konular toplum için çok önemlidir ve acı olayların ortaya çıkmasından birey olarak herkes sorumludur.