Perşembe günü aralarında eşbaşkanların da bulunduğu HDP’nin 12 milletvekili göz altına alındı. Cumhuriyet gazetesine yapılan baskın ve gözaltıları da son birkaç gündür gündemde. Bu iki olay karşısında, karşıt görüşlerden bazıları “oh olsun” diyebilirler. Bunun tersi bir olay olduğunda o tarafta olanlar da aynı şekilde “oh olsun” diyeceklerdir. Oysa bu “oh olsun” demeler yanlıştır. Hukuk, adalet, demokrasi herkes için vardır ve mutlaka sahip çıkılması gereklidir. Oysa bu işler böyle olmamalıydı. Ancak şu andaki siyasi ve toplumsal koşullar ortada. Sorunlar hiçbir zaman tek taraflı olmaz, sorunlar çok boyutludur.
Bir devlet; bütün yasaların ana kaynağı olan anayasasına parlamenter sistem içinde belirli kurallar koymuşsa, istense de istenmese de o kurallara, o kuralların getirdiği yasalara uyulmak zorunluluğu vardır. Bu kuralların ve yasaların dışına çıkıldığında vatandaşlar da, yönetici konumunda olanlar da suç işlemiş olurlar ve her suçun da bir cezası olur. Bu evrensel bir kuraldır.
Bu sistemin getirdiği kurallar çerçevesi içinde yasalardan aldıkları hak ve özgürlükleri kötüye kullanabilenler ya da kendilerine göre sınırları zorlayanlar her toplumda mutlaka çıkar. Bunun tersi de olabilir parlamenter ve demokratik kurallarla bir devleti yönetenler de hak ve özgürlüklerini kötüye kullanabilir, sınırları daraltabilerek kural ve yasalara yan çizebilirler. Benim bu yazıda anlatmak istediğim asıl konu bu.
Öncelikle hiçbir partinin sempatizanı olmadığımı bir kez daha vurgulayayım. PKK- PYD uzantısı ve Türkiye’de etnik milliyetçiği körükleyerek teröre ortam hazırlamış, milletvekili yemininde aslına uygun olmayan yemin ederek kürsüden inenlerin partisini asla desteklemem, arka da çıkmam. Aynı şekilde bazı tutumlarından dolayı ve aralarına bazı yazarları aldıkları için Cumhuriyet gazetesini de birkaç kez eleştirip yazılar yazmış birisiyim. Sorunlar tek taraflı olmayınca Türkiye’de böyle olaylar ortaya çıkabiliyor.
Ancak, bu uygulamalarla TBMM içindeki bütün milletvekillerinin dokunulmazlığı ve temsil hakkı kısıtlanmış olmuyor mu? Meclis kürsüsüne çıkan herhangi bir milletvekili her an gözaltına alınabilirim ya da tutuklanabilirim korkusuyla konuşması ya da suskun kalması, sorunları anlatması ya da anlatmaktan kaçınması, çözümler önermesi ne kadar gerçekçi olabilir? Milletvekilleri ne zaman herhangi bir yasaya aykırı düşerse; yasa ve kurallara uygun olarak hukuk işletilir. HDP’nin bu kurallara uymadığını, etnik milliyetçilik üstünden Türkiye’yi bölmek isteğini de aklı başında herkes biliyor. Bu sorunu gözaltılarla çözmek olanaksızdır. Ya bu parti yasalara uygun bir şekilde kapatılır ya da anayasal kurallar içinde çözüm aranılır. Aynı şekilde bir gazete ya da herhangi bir yayın organının aynı kaygılarla yayımlanması da demokratik değildir. Yasalar basına bir görev yüklemişse ve yasal çerçeve içinde bazı haklar tanımışsa hem devleti yönetenler hem de basın yayın organları yasalara uymak zorundadırlar. Dikkat çekmek istediğim böyle uygulamaların yanlışlığıdır. Bu türden uygulamalar meşrulaşır ve yazılmamış yasa ve kurallar haline dönüşebilir. Asıl tehlike budur.
Her gün yurt içi ve yurt dışından yayın yapan Türkiye için yıkıcı, bölücü, izleyenleri yanıltıcı televizyonlar var, bilgi sunar siteleri var, gazeteler, dergiler var. Asıl tehlikeli olan bunlardır. Devlet bunlara el atıp bir çözüm yolu aramadığı sürece falan partinin önde gelenlerini gözaltına almak, filan gazeteye baskın yapmak ya da gazeteci- habercileri tutuklamak hiçbir zaman hiçbir sorunu çözülemez. Çünkü bu türden iletişim sistemi, kamuoyunun yaratılmasında en etken bir organizedir. Kamuoyunun yanlış yollardan yanlış yönlere yöneltilmesinin son örneğini 15 Temmuz’da gördük. Sorunları da çözüm yollarını da hep çok yönlü görmek gerekir.