Tarih; acımasız savaşların, kıyımların acı sahneleriyle dolu. İnsanlar koskoca yeryüzünün üstünde birbirleriyle barış içinde yaşamayı akıl edememişler halen de edemiyorlar. Bütün yeryüzü insanları barış içinde yaşama özleminde olmalarına karşın yeryüzü siyasetine yön veren siyasetçiler bir şeyleri bahane edip kanlı savaşlar çıkarmaktadırlar.
Savaşlar neden çıkarılır, insanlar neden başka insanlar tarafından topluca öldürülür? Bu soruların pek çok yanıtı vardır. İlk akla gelen yanıt: Yönetici konumundaki siyasetçilerin, insanlık ve insanlığın geleceği adına siyaset yapamama becerilerinin eksikliğindendir. İkinci neden ise başkalarının sahiplendiği yeryüzü topraklarını silah gücüyle ele geçirip; insanıyla, madeniyle, petrolüyle, tarımıyla, sanayisiyle bir güzel sömürmektir. Bu ikinci nedenin altından kapitalizm ve kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm çıkar.
Gelmiş geçmiş bütün çağlarda savaşların ana nedeni hep sahiplenme, "yalnız benim olsun" duygularından kaynaklanmaktadır. Oysa yeryüzünde bütün insanlara yetecek kadar toprak var. Sınırlar olmasaydı, sömürü olmazdı. Egemenlik ve sahiplenme tutkuları olmasaydı yeryüzünde hiç savaş olmazdı. " Her şey benim olsun" anlayışı olmasaydı yeryüzündeki insanların bütünü ekonomik paylaşımda adaletli olurlardı. Örneğin; Afrika kıtası güllük gülistanlık olur, hiçbir çocuk açlıktan ölmezdi. Hiç kimse petrol, maden, su yüzünden savaş çıkarmazdı…
Yeryüzündeki bütün toplumlar dindar ve adaletli olduklarını söylerler. Söylerler ama hiçbir toplumda adaletli paylaşım olmaz. Çok az toplum dışında; her toplumun ezen ve ezilenleri vardır. Varsılı yoksulu da vardır. Dindar olduklarını söyleyenler her zaman bir şeyleri sahiplenmekten haz duyarlar. Oysa bütün dinlerde mülk Allah'ındır. Mülkün sahibi olan Allah, yeryüzünün bütün varsıllıklarını bütün insanların yararlanmasına sunmuştur. Yeryüzünün bütün topraklarından, varsıllıklarından, havasından suyundan, madeninden, petrolünden bütün insanların yararlanması gerekirken, insanlar; "yalnız benim olsun" sevdalarından caymamışlardır. Yeryüzündeki bütün kötülüklerin temelinde bu ana kötülük yatmaktadır. Henüz yeryüzündeki sınırlar yıkılmadığı için, kendilerini yeryüzü egemenleri sanan devletlerin liderleri, yeni sınırlar ve yeni sömürge alanları ortaya çıkarma tutkusundalar. Bu yüzden yeryüzü toplumlarının düşüncesiz, beceriksiz liderleri kendilerini yeryüzünün egemenleri olarak ilan eden liderlerin sahiplenme ve sömürme hırslarına boyun eğerek, kendilerine pay çıkarma arayışına ortak olmaktadırlar.
Oysa öyle bir zaman gelecektir ki yeryüzünde hiçbir sınır kalmayacak; bütün insanlar sınırsız, savaşsız, sömürüsüz, sorunsuz bir yeryüzünde kardeşçe yaşayacaklardır. Bu bir ütopya değildir. Er ya da geç böyle bir yeryüzü düzeni gerçekleşecektir. Aksi halde ne savaşların arkası kesilir, ne sömürü biter, ne de insanlığın sorunları çözülür.