Uluslar arası anlaşmalarla tapuları bizim olan Ege sularındaki 18 adaya Yunanistan Asker çıkardı, üsler, karargâhlar kurdu, silahlandırdı ve bu adalarımız fiilen işgal altındadır. Bu işgaller yeni bir olay değil. Bu işgaller yıllar öncesinden yapıldı. Her fırsatta Lozan Antlaşması’nı gündeme getirip, 12 adaların Yunanistan’a peşkeş çekildiğini savunanların; hemen yanı başımızdaki 18 adanın işgaline neden ses çıkarmadıklarını bir türlü anlayamadık.
“Tarih tekerrürden ibaret” denilir ya; tarihten ders alınmazsa bir gün olur geçmişte yaşanılanlar yinelenir. Tarih biliminin ana işlevi; geçmişi iyi analiz edip anlayarak, geleceğe yön vermektir.
1897 yılında yapılan Osmanlı- Yunan savaşından ders alınmış olsaydı, Yunan gibi on devlet bir araya gelse bu cesareti gösteremez, bu adalara hiç kimse bayrağını dikemez; savaş meydanında kazanılan yengi, masa başında yenilgi olmazdı.
Tarihimiz ibret alınacak olaylarla doludur. “93 harbi” olarak bilinen 1877 Osmanlı- Rus Savaşı’nda Osmanlı yenildi ve barış antlaşması istedi. Batılı devletlerin araya girmesiyle, birçok yer Osmanlı mülkiyetinden çıktı.
SIFIRA SIFIR ELDE VAR SIFIR
1897 yılında Rum çetelerin kışkırttığı Yunanistan kralı, Girit adası için Osmanlı’dan özerklik istemeye başladı. Bir yandan Rum çeteler, bir yandan Yunan askeri Osmanlı sınırlarını tehdit etmeye başlayınca savaş kaçınılmaz olmuştu. Ancak Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit, “93 harbi” yenilgisinden gelen korkuyla ve büyük ülkeleri kızdırmamak için savaş yanlısı değildi. Çaresiz kalınca paşaları topladı ve düşüncelerini sordu. Paşaların çoğunluğu savaş istemiyordu, Serasker Rıza Paşa bütün sorumluluğu üzerine alarak, paşaları ve padişahı savaşa razı etti. Osmanlı, barışı bozan taraf olmak istemediğinden; Yunanistan zorlamaya devam ederse savaşacaklarını, bu savaştan Osmanlı’nın sorumlu tutulmaması gerektiğini Yunan kralına ve büyük devletlere bildirdi. Büyük devletler kendi çıkarları için kayıtsız kalıp, Yunanistan sınır ihlalleri yapmayı sürdürünce Osmanlı Yunanistan’a savaş ilan etti. Bir ay süren savaşta Osmanlı askerleri akla hayale gelmedik kahramanlıklar göstererek Atina yakınlarına kadar ilerledi. Osmanlı’nın önündeki tek hedef Atina’ydı. Yunan Kralı, tahtının gideceğinden korkarak; eşinin akrabası olan Rus çarından yardım istedi. Rus çarı, 2. Abdülhamit’e bir mektup göndererek savaşın bırakılması gerektiğini yazdı. Araya İngilizler falan girince Tam Atina işgal edilecekken savaş kesildi. Yunanistan’ın isteği üzerine Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, Rusya temsilcileri antlaşma için İstanbul’da toplandılar. Batılı ülkeler antlaşma masasında Yunanistan’ı desteklediler. Buna karşın, Osmanlı kurulunda bulunanlar gevşek davranarak esaslı bir savunma yapamadılar. Savaşla kazanılan, masada kaybedildi.
Sonuç olarak; Girit adasına özerklik verildi. Böylece Girit göstermelik olarak Osmanlı’nın olacak fakat Yunanlılar tarafından yönetilecekti. Osmanlı’nın Girit üzerindeki tek hakkı; kendi bayrağını göndere çekmekti. Her iki devlet de eski sınırlarına geri dönecekti. Savaş tazminatı olarak; Yunanistan, Osmanlıya 4 milyon altın lira vermeyi ayrıca zarar gören halkın durumunu düzeltmek için yüz bin altın liran vermeyi kabul etti. Ancak bu paralar zarar gören halkın zararın karşılanması için harcanacaktı. Oysa Osmanlı, bu savaş için; en az 12 milyon altın lira harcamıştı. Girit elden çıktı, Atina’ya girilemedi, Osmanlı’nın türlü kahramanlıklarıyla aldığı Yunan toprakları geri verildi, onca kan döküldü. Osmanlı bu savaştan ne kazandı? Sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Besbelli tarihten ders alan yok. Ege sularındaki 18 adamız yıllardır Yunan işgali altında ve hiçbir Türk yetkili pasaportsuz bu adalara gidemiyor. Yorumu sizlere bırakıyorum.