Pir Sultan Abdal gibiler ölüp gittiler mi?

Mehmet Gündoğdu

Uzak yerlerden gelen İki derviş karşılaşmışlar. Birisi sormuş: “Siz ne yaparsınız?” Öteki derviş: “Bulunca yeriz, bulamayınca şükrederiz.” Bu yanıt dervişin hoşuna gitmemiş. “Onu bizim oraların köpekleri de yapar.” Öteki derviş sormuş: “Pekiyi siz ne yaparsınız?”  Sorunun yanıtı çok çarpıcı “Biz bulamazsak şükrederiz, bulursak dağıtarak paylaşırız.”
İki ünlü dervişin bu konuşmaları dünya için mal biriktirenlere bir “hisse” olsun diyerek, sözü; Hallacı Mansur gibi, Nesimi gibi idam edilen Pir Sultan Abdal’a getirmek istiyorum. Bir “kıssadan hisse” de ondan olsun.

Sonradan Hızır Paşa olacak olan Hızır, Pir Sultan Abdal’ın adını duyup Banaz’a gelir. Pir Sultan’dan nasip ister, yedi yıl Pir Sultan’a müritlik eder. Bir gün Pir Sultan’a der ki: “Pirim, Bana himmet eyle de yüksek bir makama geleyim.” Pir Sultan başına gelecekleri sezmiş olacak ki; “Sen yüksek makama geldiğinde nereden gelip nereye gittiğini unutur, beni de astırırsın.” Hızır çok ısrar eder ve sonunda Sivas’a paşa olup adı Hızır Paşa’ya çıkar. Bir zaman sonra şeyhini Sivas’a çağırır, saygı gösterir ve önüne türlü çeşitli yiyeceklerle dolu bir sofra düzdürür. Ancak Pir Sultan türlü çeşitli bu yemeklerden bir lokma bile yemez. Hızır Paşa Pir Sultan’a neden yemediğini sorar. Pir Sultan kızgındır, acı konuşur. “Sen yoldan çıktın, haram yemeye başladın. Halkın, yoksulun hakkını yedin, adaletli davranmadın. Senin haram yemeklerini ben değil, benim köpeklerim bile yemez.” Pencereden köpeklerine seslenir. Pir Sultan’ın Köpekleri gelip yemekleri kokladıktan sonra dışarıya çıkıp giderler. Haram yiyen Hızır paşa’nın haram yemeklerini Pir Sultan’ın köpekleri bile yememiştir. Buna kızan Hızır paşa, Pir Sultan’ı hapse attırır. Aradan bir süre geçtikten sonra bir azıcık vicdan azabı çekmeye başlar ve Şeyhinin hapislikten ders aldığını düşünerek Pir Sultan’ı yanına çağırır. Hızır paşa der ki “İçinde şahın ismi geçmeyen üç şiir söyle seni bağışlayayım.” Pir Sultan üç şiir söyler ama üçünde de şahın adını anmaktadır. Sonunda Pir Sultan: “Yürü bre Hızır Paşa- Senin de çarkın kırılır- Güvendiğin padişahın- Oda bir gün yıkılır.” Hızır Paşa, yeniden kızıp köpürür, kibrine yenik düşer ve Pir Sultan’ı idama yollar. Pir Sultan söyler, görelim ne söyler? “Alınmış aptestim aldırırlarsa- Kılınmış namazım kıldırırlarsa- Sizde şah diyeni öldürürlerse- Bende bu yayladan şaha giderim.”

Pir Sultan İdam edilirken Hızır paşa meydana toplanan halkın Pir Sultanı taşlamasını emreder. Taşlamayana da ceza vereceğini söyler. Herkes bir taş atarken Pir Sultan’ın bir gönül dostu taş atmaya kıyamaz ve bir gül atar. Pir Sultan can derdinde değil, dost derdindedir. Söyler ki, görelim ne söyler? “Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz- Haktan emir olmazsa irahmet yağmaz- Şu ellerin taşı hiç bana değmez- İlle de dostun gülü yaralar beni.”

Bu anlatılanlar bir söylence midir, yoksa birebir gerçek midir? Bunu bilemeyiz ama bu anlatıların üstünde çok düşünmek gerekir. Yalnız şu bir gerçektir ki; Pir Sultan Abdal ve iktidar sahiplerinin darağacına çektirdiği Nesimi, Hallacı Mansur, Şeyh Bedrettin gibi halkın sesi, halkın önderi olmuş kişiler öldürülememişlerdir. Söylenceleriyle, şiirleriyle, düşünceleriyle onlar aramızda yaşıyorlar. Onlar bugün bile bizleri düşünmeye, doğru yola, adalete yönlendiriyorlar. Okurlarıma önerim: Ne olur yalnızca okuyup geçmeyin ve çok düşünün. Çünkü haram yemek, kul hakkı yemektir ki öteki dünyada kesinlikle affı olmayan bir suçtur. Herkes kısmetindeki lokmayı yutmadan önce bin kere düşünüp öyle yutsun.