Kur’an içindeki Maun suresi, üzerinde çok düşünülecek kısa bir suredir. Bu sure; dinin temelini, İslamiyet’in yoğunlaşmış tanımını ve özetini anlatır. Bu yüzden; din bilgeleri bu sureden çok söz ederler, bu surede anlatılmak istenen konuların uzun yorumlarını yaparlar.
“Gördün mü o dini yalanlayanı? İşte yetimi itip kakan odur! Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. Fakat vay haline o namaz kılanların ki, namazlarından habersizdirler. Onlar gösteriş yaparlar. Ve yardımlılığı- zekâtı- sakınırlar.”
Maun suresinden bizim yalın olarak anlayacağımız şey şudur: Dini yalanlamayacaksın, yetimi yoksulu hor görmeyip onlara yardım edeceksin, gösteriş için değil; ne okuduğunu, neyi neden yaptığını bilerek ve samimi inanç içinde namaz kılacaksın – ibadet edeceksin- ve yardımlaşma yapıp zekât vereceksin.
Burada namaz anlamında salât sözcüğü geçiyor ve çoğu din bilginleri bu sözcüğü, yalnızca namaz olarak yorumluyorlarsa da; namazın altında daha başka şeylerin yattığının da yorumu yapılmakta. Yaşar Nuri, R. İhsan Eliaçık gibi din bilginleri bu sözcüğün içinde yardımlaşma, iyilik yapma, yoksulu koruma, haram yememe gibi birçok konuları da salât sözcüğünün anlamı içine katmaktalar. Neden namaz kılmalı? Bu soruların yanıtları da Ankebût suresinin 45. Ayetindedir. “Sana indirilen kitabı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz seni edepsizlikten ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” Yani hem Kuran oku, hem namaz kıl ve arkasından her türlü haram işi yap, her türlü kötülüğü yap olur mu böyle şey? O yapılan hareketler namaz mıdır, spor yapar gibi yatıp kalkma mıdır? Ayette denildiği gibi; Kuran’ı okuyup anlayacaksın ve namazı da kılacaksın, ibadetini yapacaksın ki kötü işlere bulaşmayasın, şeytana uymayasın, her türlü harama karışmayacaksın, dürüst olacaksın.
Kuran’ı okuyup hakkıyla anlamak ve ibadetten sonra yaptığın ibadetin gereklerine uygun davranmak her Müslüman için zorunlu bir gerekliliktir. Bunları bilmeyen ve uygulamayan dilden Müslüman olsa da gönülden Müslüman olamaz ve bu mümkün değildir. Müslüman; her hocanın, her müftünün bildiklerinin hepsini bilmek ve uygulamak zorundadır. Yarım yamalak din olmaz. Şu ibadeti yapayım da bu günahı da işleyeyim diye bir kural hiçbir zaman söz konusu olamaz. Ya hep inanıp hep uyacaksın, ya da hiç inanmayacaksın. İkisinin ortası yok. Kuran’ın özünü anlayıp içine sindiremeyen istediği kadar ibadet etsin, namaz kılsın, oruç tutsun boşunadır. Yineliyorum: Her Müslüman dinin bütününü en az bir hocanın bir müftünün bildiği kadar bilmek zorundadır.
Meryem suresi de 58 ve 59. ayetlerinde namazı boşa gidenler için şöyle diyor: “…Kendilerine Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Sonra arkalarından bozuk bir topluluk halef oldu, namazı ziyan ettiler ve arzularının peşine düştüler. Bunlar da cehennemdeki gayya Kuyusu’nu boylayacaklardır.”
Müslüman hakkıyla düşünüp hakkıyla inanmak zorundadır. Müslüman için bugün şöyle yarın böyle diye bir şey yoktur. Kuran’ın bu surelerinde tanımı yapılan İslam dini her Müslüman tarafından iyi bilinecek ve Kuran’da tanımlanan Müslüman olunacak. Sakın ola bunlar unutulmasın. İslam hakkıyla bilinip hakkıyla uygulanmadıkça din tüccarlarının, hurafecilerin, cahil din adamlarının, siyasi İslamcıların ve siyasi İslamcı partilerin oyuncağı olursunuz.