Adına türküler yakılmış, destanlar düzülmüş, efsaneler söylenilmiş… Konya şehir merkezini en yüksek dağıdır. Yüksekliği 2200 metrenin üzerindedir. Eski dağcılar Loras’a “Bilmece gibi bir dağ” derler. Gerçekten bilmece gibi bir dağdır Loras. Gizemlidir, uludur, bir ucundan bir ucu gözükmez. Bilmeyenler kolayca kaybolurlar bu dağda.
“Bir bulut ağdı Loras’tan” diye başlayan eski bir Konya türküsü vardır Loras’ın yüceliğini anlatan. Konya’da bir adam kasıntılı olup kendini yükseklerde gördüğü zaman: “Falan adam kendini Loras Dağı’nın tepesinde sanıyor” denir.
Biz dağcılar için Loras’ın iki tırmanış rotası vardır. Birincisi Altınapa Barajı güneyindeki yolun solundaki çeşmenin yanından ilerlenir. İleride Dereliler'in İncesu yaylası vardır. Yaylanın üzerinden güneye doğru gidildikçe büyük tepeler aşılır. Suyu tatlı olan bir akarsuyu geçtikten sonra Loras’a tırmanış başlar. İkinci tırmanış rotası ise; Çayırbağı yönündedir. Çayırbağı’nda su çıkan yeri geçince sağda yayla evleri vardır. Yayla evlerini geçtikten sonra, sola dönüp bakılır. Karşı dağın tepesindeki dikilitaş hizaya alınarak tırmanış yapılır. Bu rotanın güzergâhı büyük mağaranın önüne kadar gider. İlk zirveye ulaşmak için yarım sağ yapılarak yeni bir rota ile tırmanmak gerekir.
Loras; Reşit Tangut’a göre; sahralık, bozkırlık anlamına geliyormuş. Konya İli Köy ve Yer Adları Üzerinde Bir Deneme isimli kitap böyle bir bilgi veriyor bize.
Sözü fazla uzatmadan Loras’ın birçok zirvesinden biri olan ilk zirvedeki antik yapı kalıntılarına kısaca bir göz atalım:
İlk zirvede bir manastır ve bir sarnıç kalıntısı bulunmaktadır. Dünyadan elini, eteğini çekmiş azizler, keşişler; Loras gibi ıssız yüksek yerlerde inzivaya çekilirlermiş. Özellikle 6. yüzyılda böyle manastırlar, yeni keşişler yetiştirmek için okul görevi de görürlermiş. Ancak binanın tarihi çok daha eskidir.
Kalıntıların incelenmesi sonucunda, bu kalıntıları Roma ve Bizans dönemleriyle tarihlendiriyorum. Manastırın yapı tarzıyla, definecilerin kazılarından çıkan küp parçaları; böyle kesin bir yargının kanıtlarıdır. Kuzey yönünde kale duvarını andıran büyük bir taş duvar vardır. Bu duvarın küçük bir kısmı yıkılmıştır. Ancak duvarın geriye kalan kısmı sağlamdır.
Odalarda din belirleyen bir işarete rastlanmamıştır. Ancak yapı tarzından Roma son dönemi ve Bizans dönemine ait bir manastır olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Manastırın hemen yanında sekiz-on taş basamakla içine inilebilen bir kar sarnıcı vardır. Yapısı düzgün taşlarla yapılmış olup, kemerlidir. Bu sarnıcın benzerleri; Gilisira’da Katırini denilen kemerli mağara, Konya’daki üç adet buzhane, Ihlara Vadisi üzerinde bir dizi kayadan oyma kilise olarak karşıma çıkmıştır. Kapının tam karşısında büyük bir oyuk, tavanda ise kar doldurmak için açılan bir baca vardır. Burası manastırda kalan keşişlerin su gereksinimlerini karşılayan bir tür kar ve su deposudur. Sarnıç tamamen toprağa gömülüdür. Alanı ortalama olarak 70-80 metrekaredir. Yuvarlak bir plana sahip sarnıcın zemin ile tavan arasındaki yüksekliği 5-6 metredir. Dağda su kaynağı ve izi yoktur. Ancak Altınapa yönünde ve düzlükte İncesu yaylasında bir su oluğu ve bir akarsu vardır.
Şimdi de Loras’ın güney kesimindeki böğründe bulunan büyük mağarayı inceleyelim:
Mağara, deniz düzeyinden yaklaşık 1500 metre yüksekliktedir. Önü açıktır. Boyutları 40 x 40 metre olup, yüksekliği ise 15-20 metredir. Mağaranın içinde ağaçlar, ısırgan otları ve çimler vardır. Sağ tarafında oyuklar, oyukların üstünde ise, dikine giderek içeriye serin hava veren dar bir havalandırma tüneli göze çarpar. Burada bülbül ve serçe türünden küçük kuşlar yaşamakta. Mağaranın içinde; çok ince bir ustalıkla işlenmiş Roma dönemine ait bir sütun başı bulunmaktadır. Mağarada bazalttan yapılmış; maden eritmek için kullanılan ve Roma dönemine ait bir kuyumcu potasının parçaları vardır. Mağaranın orta yerlerinde defineciler kazı yapmışlar. Kazı yerinden küp parçaları ve insan kemikleri çıkmış. Ancak; kemiklerin çok küçük olmaları dikkat çekicidir. Küp parçaları ise; Roma döneminde içlerine ölü cesedi konulup toprağa gömülen küplerin parçalarıdır. Mağaranın giriş kısmı taş duvarla örülüymüş. Şimdi bu duvar yıkılmış. Bu kanıya varmak için giriş kısmında yığılı duran taşları görmek yeterlidir.
Bu mağaranın Frigler zamanında bir mabet olarak kullanıldığını düşünüyorum. Çünkü Frigler; ulu dağlara, ilginç kayalıklara ve kutsal olarak tanıdıkları taşlara taparlardı. Mabetlerini yaparlarken de; yüksek dağlarda mabet yapmayı dinlerinin bir gereği olarak benimsemişlerdir.