Çanakkale zaferinin yüzüncü yıl dönümünde yine tanımsız duygularla yüklüyüm. Osmanlı’nın aynı zamanlarda sekiz cephede verdiği ölüm kalım savaşlarını düşünüyorum ki her biri üstüne binlerce sayfa destan yazılsa az gelir. Kafkasya- Sarıkamış, Sina- Filistin, Irak, Hicaz- Yemen ve Çanakkale cephelerinde “uygar batının, gözü doymazları” tarafından çıkarılmış savaşların kan gölü yaptığı topraklar. Osmanlı kimi yerlerde ihanete uğrayıp toprak kaybetti ama binlerce bıyığı bile terlememiş Türk genci bu topraklar için can vererek düşmanı Çanakkale’den geçirmedi. 16 yaşındakilerin bile cephelere gönderildiği bu savaşlarda yeryüzünün en kuytu bucak yerlerinden gelip savaştırılanlar ne için, kimler için savaştıklarını bile bilemeden, düşünemeden can verdiler. Her top mermisiyle havaya uçuşan kollar, bacaklar, savrulup kendiliğinden toprağa gömülen parçalanmış insan cesetleri. Kokuşan cesetler, bulaşan hastalıklar… Bu yüzden Çanakkale Savaşları’na halk arasında Küçük kıyamet denir ki çok ürkütücüdür.
Binlerce Türk genci gibi Çanakkale’de gönüllü savaşan bir şehit’in kızı; uzun yıllar önce, geçim zorluğundan dolayı babasının şehitlik maaşını almak için Konya askerlik şubesine başvurmuştu. Annemin yakın akrabası olan kadının annesi, evlendiğinde Çanakkale savaşı başlamış ve kocası gönüllü olarak savaşa katılıp çok geçmeden şehit olunca; kadın çelebisi yani kaynıyla evlendirilmiş. Kadın daha hamileyken bu kocası da gönüllü olarak Çanakkale Savaşı’na katılmış ve şehit olmuştur. Kocası şehit olan kadına maaş bağlanmak istenmişse de kadın kabul etmemiştir. Şimdi düşününüz aynı aileden iki genç, iki kardeş hem de yeni evliyken, hem de karısı hamileyken gönüllü olarak Çanakkale Savaşı’na katılarak ikisi de şehit oluyorlar. İşte Çanakkale ruhu dediğimiz bu asil ulusun bu asil fedakârlığıdır.
Askerlik şubesinin subayı, o dönemlere ait kocaman defterleri önümüze koydu. Sayfaları paramparça olmuş eski yazılı birkaç defteri incelemeye başladığımda şaşırıp kaldım. Askere alınan bazılarının resimleri de var. Bir bakıyorum dev gibi babayiğit gençler, bir bakıyorum bıyığı bile terlememiş 15- 16 yaşında gençler çıkıyor karşıma. Resimleri olmayanların künyelerine baktığımda çoğunun yaşı yirmi bile yok, çoğunun boyu posu; değil savaşa, askerlik yapmaya bile uygun değil. Bu kınalı kuzucukları devlet istemiş anaları oğullarına kına yakarak vatana kurban etmişlerdir.
Dedemin babası yeni evliyken karısını hamile olarak bırakıp İzmir’e çalışmaya gitmiş. Seferberlik ilanıyla İzmir’de askere alınıyor. Gilisira Köyünün Mıdık Mehmet’i askerde Konyalı Mehmet Çavuş olduğunda, kalabalık bir asker birliğiyle birlikte trene bindirilip Arap çöllerine savaşa gönderiliyor. Tren Konya’ya geldiğinde birkaç günlük verilen mola sırasında karşılaştığı bir köylüsüne “üzerinde çok zimmet olduğu için köye gidemeyeceğini” söylüyor. İzmir’den getirdiği bir kutu kuru üzüm, bir torba sabun ve başka bir şeyler veriyor “Bunları bizimkilere verin” diye tembihledikten sonra tren yola çıkıyor. Gidiş o gidiş. Ne künyesi geliyor, ne mezarı biliniyor. Binlerce Türk genci gibi Arabistan’ın, Suriye’nin, Filistin’in hangi çölünde cesetleri kaldı, kim bilir?
Çanakkale’de, Yemen’de, Filistin’de, Arabistan çöllerinde, Suriye’de, Kafkasya’da savaşmış gazilerden çok şeyler dinledim. Bu canlı tanıklar, bana tutsaklıklarını, kaçışlarını, açlıktan deve pisliği yediklerini çok anlattılar. Çocuk yaşlarda canlı tanıklardan dinlediğim bu yaşanmış destanlar karşısında hep suskun kaldım. Dinlediklerimin, duyduklarımın pek azını yazabildim. Daha doğrusu aklımda kalanların çoğunu yazmakta acizliğe düştüm. Gazilerimizi, şehitlerimizi anlatmaktan aciz kalıp şehitlerimizin ruhlarını incitebilirim diye bazı duygulara kapıldım.
Hangi zamanda, hangi cephede olursa olsun bu topraklar için savaşanların bütününe, şehitlerimize, başta Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak gibi komutanlar olmak üzere bütün komutanlara minnet dolu saygılarımı sunmaktan onur duyarım. Bugün varsak, bugün Türkiye gibi cennet bir vatanda yaşıyorsak bunu onların vatan sevgisi, özgürlük anlayışı ve kahramanlıklarına, vatan için düşünmeden verdikleri binlerce cana borçluyuz. Bunu kimsecikler unutmasın. Hiç kimse sınırları asil kanlarla çizilmiş bu aziz vatan üzerinde oyunlar oynamaya kalkışmasın.