KUBBEDE KALAN HOŞ SEDALAR

Mehmet Gündoğdu

Eylül hâzân ayı.  Rüzgâr sararmış yaprakları birer- ikişer dallarından koparır. Uçuşan yapraklar uçabildikleri yere kadar uçup yere düşerler. Topraktan gelen yeniden toprağa karışır da yeni bir yılın ilk baharında yeni yapraklara can verir.

24 Eylül işte böyle bir gündür benim gönül dünyamda. Her şeyiyle güzel iki dev sanatçı "kubbede kalan hoş bir seda" örneği bu dünyadan çekip gittiler. Biri "sanat güneşi" Zeki Müren, ötekisi "bozkırın tezenesi" Neşet Ertaş. Aramızdan ayrıldıklarından bu yana her iki gönül insanını da her zaman rahmetle anıyorum.

Zeki Müren 24 Eylül 1996 yılında TRT İzmir Televizyonu stüdyosunda kendisine verilen ödülü alırken rahatsızlanıp birdenbire yaşama veda ediverdi. Geriye hoş sedası kaldı. Altı yüz kadar plağını, CD'lerini, bestelerini, ödüllerini , en güzel şiirlerini bizlere ve gelecek kuşaklara miras bıraktı. Bu kadarla da kalmadı bütün servetini Mehmetçik Vakfı'na bağışladı.

Bıldırcın Yağmuru isimli özel basım şiir kitabını okumadan Zeki Müren'in iç dünyasını tanımak mümkün değildir. Bu özel kitap içinde Zeki Müren iç dünyasını sevenlerine açmış, resimler çizmiş. Bu şiirlerin ve resimlerin yorumunu yapan bazı uzmanlar; böylesine geniş bir iç dünyayla ilk kez karşılaşdıklarını itiraf etmişlerdir. Ben de aynı düşünceyi paylaşıyorum.

Zeki Müren'I magazin sayfalarında çeşitli biçimlerle kullandılar. Herkes Zeki Müren'e iyi ya da kötü pek çok sıfat yakıştırdı. Onun sanatını yerin dibine batıranlar da oldu, baş üstünde taşıyanlar da. Ama onun kişiliği ve iç dünyasıyla ilgilenen pek çıkmadı. Oysa onun iç dünyası bambaşka bir dünyaydı ve bunu anlamak da zordu.  Her şeye karşın o eşşsiz dev sanatçı sevenlerinin gönül dünyalarında hep yaşayacaktır.

Halk türkülerinin unutulmaz dev sanatçılarından Muharrem Ertaş'ın oğlu "bozkırın tezenesi", "Anadolu'nun gür sesi" Neşet Ertaş aramızdan ayrılalı 2 yıl omuş. Anadolu'ya, Anadolu insanına vurgun Neşet Ertaş'I unutmak mümkün mü? Onun, Bütün Anadolu halkının yüreğinde yaşadığına inanıyorum.

Orta Anadolu'nun verimli topraklarından çıkan çekiç Ali'yi, Celal Güzelses'i ve nicelerini unutamamışsak Muharrem Ertaş ve Neşet Ertaş'ı da asla unutmayacağız. Halkın da unutmayacağına inanıyorum.

Çünkü onlar çetin koşullar altında doğdular, çetin yaşam koşulları altında filizlenerek kök saldılar, dal budak, yeşil yaprak, halkımıza doyumluk selsebil oldular. Onların halk önünde sınav verip türkülere can vermeleri kolay olmadı. "teberi" denilerek dışlandılar "abdal" denilip horlandılar. Onların türküler üzerine çabaları, anadolu türkülerinin dillendirmeleri üstün bastı. Sözün kısası çilekeş doğdular, çilekeş yaşadılar ve çilekeş öldüler.

Öteki saz- söz ustaları gibi Neşet Ertaş da cazın, popun, arajmanların, arabeskin Anadolu'da baştacı edildiği halk türkülerinin horlanmaya başladığı yıllarda türkülerimize can suyu vererek, cana can kattılar. Yeni türküler ortaya çıkardılar. Anadolu'yu adım- adım gezerek halk ürünü türküler derlediler. Halen bu çabalar sürüyor. Bunları unutmadık, unutmayacağız da.

Ne iyi ki; "kubbede birer hoş seda bıraktılar. Ne kötü ki; "Bir ayrılık- Bir yoksulluk- Bir ölüm"